Gazetekars

1064’de Açılan Huzur ve Mutluluk Kapısı

16 Ağustos 1064’de Aziz Anadolumuza Açılan Huzur ve Mutluluk Kapısı

16 Ağustos 2016 Salı 13:51

1064’de Açılan Huzur ve Mutluluk Kapısı

Seyyid Ebul Hasan Harakânî Vakfı Başkanı, Kafkas Haber Ajansı Yazarı Yavuz Selim Uzgur’un ’16 Ağustos 1064’de Aziz Anadolumuza Açılan Huzur ve Mutluluk Kapısı’ başlıklı yazısı:

Bugünkü Müslüman Türkiye’nin temelleri 16 Ağustos 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan ve askerleri tarafından Anı ve Kars şehirlerinin fethiyle atılmıştır. Bu fetihle beraber ruh ve mana medeniyetinin tohumları on asır evvel Anadolu’nun topraklarına ekildi. Anadolu coğrafyasının İslamlaştıran; bu topraklarda yapılan maddi ve manevi fütuhatı başlatan ilk hareket şüphesiz ki Selçuklu Türklerine aittir. Selçuklu Türklerinin Anadolu’da yaktıkları, hizmet, sevgi ve şefkat meşalesi o günden bugüne gönülleri aydınlatmaya devam etmektedir.

Barış ve huzurun olmadığı, insanların birbirini kırdığı, medeniyetlerin savaştığı ve Anadolu’nun kasıp kavrulduğu bir dönemde, irfan ve ihsan medeniyetinin taşıyıcıları Horasan’dan gelerek Anadolu’da maddi ve manevi fütuhat yapmışlardır. Bu fütuhat insanları yeniden dirilitmiş ve heyecan vererek hayatı ve yaşamı anlamlandırmıştır. Alparslan’dan kırk yıl önce Ebu’l Hasan Harakânî Hazretleri ve onun mânâ erleri Anı’ya ve Kars’a geldiler. İnsanlar Harakânî Hazretleri’nin öğretileri etrafında toplandılar. Onda güzel ahlakı gördüler ve öğrendiler, İslam’a girerek Müslüman oldular. İslam’ın kalplere verdiği huzuru ve mutluluğu yaşadılar. Daha sonra 16 Ağustos 1064’de Sultan Alparslan askerleriyle gelerek Anadolu’nun kapısı olan Anı’yı ve Kars’ı teslim aldı. Bir araştırmacının da dediği gibi: “Sultan Alparslan Anadolu’ya geldiğinde alperenler ve ahiler Anadolu halkını hazır hale getirmişlerdi.”

Ecdadımız Anadolu’nun maddi ve manevi fethini yapmıştır dedik. Her iki fethin de bir ruhu vardır. Ruhu ve mânâsı olmayan fetih, fetih değildir. Fethin ruhu ve mânâsı; gönülleri Allah(c.c.)’ın nuruna açmak, kararmış ruhlara ışık tutmak, insani erdemlerden yoksun kalplere güzel ahlak ulaştırmak ve yaşadığı müddetçe huzur ve mutluluk arayan insanı rahatlatmaktır. Allah’ın Resulü (s.a.v.) Efendimiz: “Kim Allah (c.c.)’ın adını duyurmak, dinini yaymak için mücadele ederse o Allah (c.c.)’ın yolundadır, diğerleri değildir.” buyurmuştur. Ecdadımız Allah (c.c.)’ın adını duyurmak, rızasını kazanmak, Resulünün (s.a.v.) manevi mirasına (sırrına) mazhar olmak ve insanlığı kurtarmak için bu fetihleri yapmıştır.

Yüce Allah (c.c.) ecdadımızın eline Peygamber sancağını emanet etti; fetihler yaparak yeryüzünde adaleti ve iyiliği hâkim kılsınlar; insanlığın kalbine manevi huzur ve mutluluk ulaştırsınlar diye. Bu onların yüksek maneviyatlarından dolayıdır. Yüksek moral ve ruhani motivasyona sahip olan bu aziz millet ve önderleri tarih boyunca şeytanı ve onun davetçileri olan zalimleri tepeleyip tekmelemişlerdir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ümmetinin hangi tarihi silsile üzerinde seyredeceğini raşid halifelerine bildirmişti. Aziz milletimize verilen fetihler, Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize ihsan olunan Fethi Mübin’in cüzlerindendir. O’nun (s.a.v.) bereketine ümmetine ihsan olunan nimetlerdir.

Selçuklular Anadolu’yu Müslüman yurdu yaparak bizlere emanet etmişlerdir. Bu topraklar tevhit inancının, fütüvvet (iyilik) ahlakının merkezidir. Bu merkezden dünyanın her tarafına ilim, irfan yayılmıştır. Selçuklu Türkleri Anı ve Kars’tan başlayarak Anadolu’nun her

tarafına camiler, medreseler, kervansaraylar, aş evleri, hangahlar, hamamlar, zanaat, ziraat, ticaret alanları açarak bu toprakları mümbit, bereketli, huzurlu ve mutluluğun yaşandığı bir yer haline getirmişlerdir. İnsanlığa olan şefkat, hizmet, hürmet ve merhametleriyle de gayretli olmuşlardır. Bu çalışmalar suya atılan taşın meydana getirdiği daireler gibi asırlar içinde genişledikçe genişlemiş ve tarihin sayfalarına altın harflerle yazılmıştır. Birçok medeniyet ve kültürün yaşadığı Anadolu toprakları, İslam medeniyetinin zarafetini, letafetini, zengin güzelliklerini bağrında taşıdığı gibi diğer medeniyetlerin zenginliklerini de bağrında yaşatarak onların kültürlerine de sahip çıkmıştır.

Sultan Alparslan Anadolu’daki ilk Türk şehrini Anı’da kurdu ve ismini “Şehristan” koydu. Her şeyin ilkinin olduğu yer... Bu anlamda Anı da kurulan Şehristân olmuştur. Hem ilk fetih hem de ilk şehrin kurulduğu yer anlamında çok önemli bir mekândır burası. Anadolu’da ilk cami ve medrese Anı’da ve Kars’ta kurulmuştur. Anı’da inşa edilen ilk cami Ebu’l Manuçahr Camii ve külliyesidir. Kadı Burhaneddin Ebu Nasr, Anı’da ilk Selçuklu medresesinde yetişerek tarihi, dini ve ahlaki konulara dair Enisu’l- Kulub adlı yedi kitaplık Farsça manzum eseri yazmıştır. Anadolu’daki ilk vakfı da Kars’ta Harakânî Hazretleri’nin akrabası, seyyid, şerif, fahru’l meşayihin ve kutbu’l arifin Mehmet Cihangir Efendi, bu bölgedeki yirmi dokuz köyü yüz bin dinara satın alarak kurmuş ve insanlara hizmet etmiştir. Kars’ta yetişen büyük âlim ve mürşit Ömer Vecuhiddin Efendi, büyük bilgin Şerafeddin Muhammed Hazretleri, Ebu’s Siraç künyesiyle tanınan Muhammed-i Karsî Hazretleri meşhur Harezmî’nin talebesidir. İlim ve edep ehli velilerin önde gelenlerindendi. Âlim, müderris ve birçok alanda eser bırakmış olan Davud-i Karsî, ulema-ı benamdan seyyid Muhammed Hamid el Karsî, rüsumatı idare başkâtibi Süleyman Şadi ve yüzlerce âlim, edip, şair, tarihi, milli ve manevi şahsiyet Anı’da ve Kars’ta yetişerek Anadolu’ya feyiz ve ışık olmuşlardır. Ayrıca Harakânî Hazretleri’nin soyundan gelip Anı’da, Kars’ta ve Anadolu’da hizmet veren seyyid ve manevi halife unvanlarıyla meşhur olmuş yirmi iki büyük zevat-ı kiram bulunmaktadır. Selçuklu ve Osmanlılar zamanında büyük hizmetler yapmışlardır. Rus işgali sırasında Evliya Camii ve Hasan Harakânî civarından ayrılmamışlardır. Zor şartlarda hizmetleri yürütmüşlerdir. Üstat Necip Fazıl’ın “Kanlı Sarık” isimli piyesi de bu ailelerin Kars Kalesi civarındaki Ermeni ve Ruslara karşı direnişlerini anlatmaktadır.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, ne bir irfan, kültür ve sanat şehri olan Selçuklu Kars’ı, ne de Osmanlı Kars’ı, tarihine, kültürüne ve maneviyatına layık bir şekilde irdelenip haklarında araştırma yapılmıştır. Merhum Fahrettin Kırzıoğlu’nu bu ifadenin dışında tutuyoruz. Bugün elimizde bulunan Selçuklu Kars’ı tarihine ait bilgilerin büyük bir kısmını onun çalışmalarında görüyoruz. Allah kendisine rahmet etsin. Kırzıoğlu’nun Anı şehriyle ilgili bir ifadesi şöyledir: “Anı üzerine ilk Türk araştırma yayını bizim 1953’te İstanbul’da basılan ‘Kars tarihi I. Cilt’inde çıkmıştır. Hâlbuki Anı üzerine 1785’ten beri Ermenice ve üç Avrupa dili (Almanca, Fransızca, İngilizce) ile Rusça olarak otuzdan çok kitap ve sayısız makaleler, albümler, kılavuzlar yayınlanmıştır.” Son zamanlardaki çalışmalara baktığımız zaman yabancı kültürü ön plana çıkarma Bizans ve Ermeni kültürlerine ait olan eserlere öncelik ve aşinalık söz konusudur. Selçuklu ve Osmanlı Türk eserleri metruk bir şekilde beklemekte ve onlara yan gözle

bakılmaktadır. Bunun da sebebi; Vatikan’a ve Avrupa’ya şirin gözükme hastalığının kalpleri sarmasıdır. Bir Ermeni hayranlığı ve gizli Bizans özentisi yaşanmaktadır. Avrupa’nın bizden ne istediği bellidir. Avrupa’nın isteğiyle Vatikan’ın isteği arasında bir fark yoktur. Vatikan arkasındaki güçlerle beraber tüm dünyada Hristiyanlık propagandası yaparak, gizli ve açık Hristiyanlaştırma, Roma emperyalizmini canlandırma gibi ideallerin peşindedir. İslam âleminde hususiyle Türkiye’de Roma kültürüne ait eserleri gün yüzüne çıkartma çalışmalarını değişik isimler altında projelerle yürütmektedirler. Biz de otuz yıldan beridir bu tehlikelere dikkat çekmekteyiz. Vatikan’a gidip papanın elini öpüp önünde eğilenlerin, sonra çıkıp camilerde vaaz edip ağlayanların ülkemizi ne hale getirdiklerini hep beraber gördük.

Anadolu’da yaşayan Müslüman Türk milleti her zaman için başka medeniyetlerin kültürlerine ve mensuplarına hoşgörüyle iyilik ve şefkatle yaklaşmıştır. Fakat bu hoşgörü ve şefkat zaman zaman bize silah olarak döndürülmüştür. Bazı hainler ve düşman odakları sinsice planlarını yürütmektedirler. Kalp gözü, feraset ve basireti açık olan halkımız bunu açıkça görmektedir. Bu hainler Müslümanın hem elindekine hem de kalbindekine düşmandır. Gizli ve açık Türkiye ile mücadele etmektedirler. Karşılarında büyük bir güç olarak Türk milletini ve Türk devletini görmektedirler. Ortak hareketleri ve düşünceleri İslam’a düşmanlık ve İslam’ı yok etmektir. “İstiyorlar ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürsünler, Allah ise nurunu tamamlayacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar.”

Din, millet ve bayrak için canını feda eden Peygamberler, Evliyalar, Âlimler, Edipler, Mutasavvıflar, Fatihler, Gaziler ve şehitler hep bu vatanın ismeti hareminde ebedi istirahatgahına yatmış, vatan uğrunda seve seve canlarını vermiş, kanlarıyla her avuç toprağını sulamış, bir mukaddes emanet olarak nesli necibine ısmarlamışlardır.

İşte en mukaddes emanet olan vatanımız böylesine maddi ve manevi zenginliklerle beslenip bizlere tok, olgun bir cennet misali tevdi edilmiştir ki, vefalı evladın kadirşinaslığını beklemek elbette o yüce ecdadın hakkıdır.

Bu anlayış karşısında, toprağın altında yatan o ecdad ki; Kur’an-ı ile övülmüş tarih sayfasında büyük Milletini bütün insaniyetiyle, fazilet, Celadet, adaletiyle tanıtmıştır.

Bu cevher iledir ki; nesline emanet olarak bıraktıkları vatan ve bu vatan içindeki mukaddes emanetler ve bunları akl-ı selimle temaşa etmek, insanı onların yüce imanları karşısında vecde götürmeye yetip artıyor bile.

Aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, âli-cenab milletimizi selamlıyoruz.

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER