Gazetekars

Bir BDP’liden BDP eleştirisi

Mahmut Alınak, "Seçimden sonra çok korkunç şeyler olacak” diyor...

09 Ocak 2011 / 22:57

Bir BDP’liden BDP eleştirisi

Eski milletvekili, Barış ve Demokrasi Partisi üyesi Mahmut Alınak, “BDP sivil mücadele yapmayı göze alsa, PKK, sesini ve taleplerini duyurmak için silaha yeniden başvurma ihtiyacı duymayacaktır. Seçimden sonra çok korkunç şeyler olacak” diyor...

 

Sabah Gazetesi’nden Müjgân Halis’in haberi:

 

Eski milletvekili Mahmut Alınak, son romanı Tarihin Çarmıhında Güneş Ülkesi aracılığıyla BDP’ye önemli eleştiriler yöneltiyor. Hangi kıtada olduğu bilinmeyen, dünya haritasında görülmeyen, internette adına rastlanmayan, hiçbir tarih kitabında bahsedilmeyen Şengal adlı bir ülkede geçen romanından hareketle Kürt siyasetine “sivilleşmeme” eleştirisi yapan Alınak, Kars’ta yaptığı yaratıcı-sivil eylemlerle kamuoyunun dikkatini çekmişti. Romanında “Mezın’ (Büyük) adlı bir siyasi lideri anlatan Alınak, kahramanının Öcalan’a benzerliğine ilişkin “Onun mezın (büyük) olup olmadığını koşullar gösterecek” diyor.

 

- KİTABINIZDA BİR ÜTOPYAYI ANLATIYORSUNUZ. OLMAYAN NEHİRLER, OLMAYAN DAĞLAR. AMA DİĞER YANDAN ÇOK DA TANIDIK BİR ÜLKE. NE NİYETLE BÖYLE BİR ÜLKE YARATTINIZ?

 

- Bu kitabı her zaman, her asır ve her ülkede okunsun; insanlığın özgürlük mücadelesine küçücük de olsa bir katkısı olsun diye yazdım. Kitabımın 20 yıllık kahırlı bir yolculuğu var. Değişik halkların binlerce yıldır özlemini çektiği mutlu bir ülkeyi, yani Şengal’i yazmak istiyordum. Geçen zaman içinde başka kitaplar yazdım ama buna bir türlü başlayamadım. Ölmeden önce bu kitabı yazmak istiyordum. Nihayet üç yıl önce başlayabildim.

 

- ŞENGAL’İN ANLAMI NE? ROMANINIZDA BİRÇOK YER İSMİ VAR ELEGEZ, NARVİK GİBİ. BU İSİMLER GERÇEKTE VAR MI?

 

- Bu yerler adlarını tarihten ya da tarihi kişiliklerden aldı. Örneğin Rose Blanc Caddesi, adını İkinci Dünya Savaşı sırasında Paris'te Hitler SS’leri tarafından kurşuna dizilen 21 yaşındaki Rose Blanc adlı devrimci işçi kızdan almıştır. Şengal, Kürt Federe Bölgesi'nde bir dağın adıdır. Eteğinde Ezidi Kürtler yaşar, Siyabend ile Xece’nin hazin aşkının ölümle son bulduğu bir dağdır burası. Elegez de benim çocukluk dağımdır. Ermenistan'ın köyümüzden görünen tarafındadır. Kuzularımı otlattığımda hâlâ çoğunu mırıldadığım çocukluk türkülerimi Elegez’e bakarak söylerdim. Narvik ise Norveç’in kuzey kentlerinden biridir.

 

KARS’TA ÇOK SAYIDA SİVİL EYLEM YAPTIK

- KİTABI YAZARKEN TÜRKİYE’NİN SON 30 YILDIR YAŞADIĞI DENEYİMLER DE SİZE YOL GÖSTERDİ Mİ?

 

- Yaşadığımız travmalar dersek daha doğru olur herhalde. Bu travmaları yaşamamış olsaydık belki de bu romanı hiç yazamayacaktım. Bu roman evrensel olduğu kadar yereldir.

 

- BİRTAKIM EYLEM BİÇİMLERİ, SİZİN KARS’TA HAYATA GEÇİRDİĞİNİZ EYLEMLERE BENZİYOR.

 

- DTP Kars İl Başkanı iken, Kars’ın sorunlarına ilgisizliği protesto etmek üzere bir hafta boyunca, akşamları üçer dakika teneke çaldık. Kürtçe yasağını protesto etmek için üç gün boyunca Kürtçe’den başka bir dil konuşmadık. “Anneler Ağlamasın Gençler Ölmesin” başlığı ile açtığımız kampanya çerçevesinde, devletle PKK arasındaki çatışmalarda çocuklarını kaybeden anne ve babaların yürek acısını hissetmek için kışın buz üzerinde yalın ayak basın açıklamaları yaptık. Newroz’daki saldırıyı protesto etmek için devletle ilişkilerimizi üç gün askıya alıp üç gün kimliksiz dolaştık. Zamları protesto etmek için üç günlük ekonomik boykot yaptık.

 

- BU ÖNERİLERİ O DÖNEM İÇİNDE OLDUĞUNUZ DTP’YE İLETTİNİZ. NASIL KARŞILANDI?

 

- Halk kesimlerinden ve siyasi kadrolardan hayranlık dolu iltifatlar aldık. Ancak Kürt politikacılar inatçı bir sessizlikle karşıladılar bu eylemleri. Eminim bunlardan bazıları özel sohbetlerde bunlara “deli işi” deyip gülüyordu. Bu sorunuz 1996 yılındaki bir anıyı hatırlattı bana. Herhalde 6 Temmuz günüydü, pek çok hapishanede ölüm oruçları vardı. Ankara Yüksel Caddesi'ndeki bir basın açıklamasına ben de katılmıştım. Polisler bizi karga tulumba götürüp bir otobüse doldurdular. Polis amiri başımızı kollarımızın arasına alıp yere eğmemizi istedi. Başımı eğmedim. Polisler amansızca saldırıp kafamı coplamaya giriştiler. Başımdan oluk oluk kan akmaya başladı. Gözümü açtığımda hastanedeydim. Ziyarete gelen siyasetçiler halime bakıp katıla katıla gülmüşlerdi. Bu beni çok yaralamıştı. Onlara göre başımı eğmemiş olmam Don Kişot’lukmuş. 1997’de Cumartesi Anneleri, Galatasaray Lisesi’nin önünde günlerce dayak yedi, saçlarından sürüklendi. “Annelere canlı kalkan olalım,” diye öneri yapıldı ama mangalda kül bırakmayan siyasetçiler sağır bir sessizlikle karşıladı bu öneriyi.

 

- KİTABINIZDAKİ SİYASİ LİDER MEZIN’DE NE KADAR ABDULLAH ÖCALAN VAR?

 

- Hapishanedeyken lideri oldukları hareketleri yönlendirme konusunda benzerlikleri var ama, talepleri ve tarzları tamamen farklıdır. Bu kitabı bir Türk romancı yazsaydı, bu soru akla bile gelmeyecekti. Abdullah Öcalan’ın ileride Mezın olup olmayacağı kendisine, şartlara ve zamana bağlıdır.

 

- KİTABINIZI ABDULLAH ÖCALAN’A GÖNDERMEYİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

 

- Öcalan bu röportajı okuyacaktır herhalde. Avukatları isterse göndermek isterim.

 

- YAKIN ZAMANDA İŞKENCEYE “HAVYANCA” DEDİĞİNİZ İÇİN CEZA ALDINIZ, DEĞİL Mİ?

 

- Düşüncelerim nedeniyle aldığım cezalar şimdilik 10 yılı buldu. Devam eden pek çok dava daha var. Ceza almama neden olan olay şöyle oldu: Geçen yıl adli bir vaka nedeniyle Kars polisince gözaltına alınan Tahsin Orman adlı Digorlu bir köylünün annesi bana gelerek hukuki yardım istedi. Adliyeye gidince gördüğüm manzara karşısında dehşete kapıldım. Tahsin Orman ayakta duramayacak haldeydi. Gördüğü işkencelerden yüzü yaralar içindeydi ve yırtık elbiseleri kurumuş kan lekeleriyle kaplıydı. Bir insanın bu dehşet tablosu karşısında öfkelenmemesi mümkün değildi. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüşçesine irkilirken, işkencenin hayvani bir uygulama olduğu şeklinde bir söz söyledim. Sonradan öğrendim ki, oradaki polisler savcıyla işbirliği yapıp hakkımda tutanak düzenlemişler. Savcı işkenceyi soruşturup işkenceciler hakkında dava açacağına polislere hakaret ettiğim gerekçesiyle bana dava açtı. Kars Ağır Ceza Mahkemesi de geçenlerde 14 ay 17 günle cezalandırdı beni. Bundan sonra milletvekili adayı olmayacağım, ama siyasete tüm gücümle asılacağım.

 

- GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE DE BDP YÖNETİMİNİ İSTİFAYA ÇAĞIRAN BİR MEKTUP YAZDINIZ. BDP’YE ELEŞTİRİLERİNİZ NELER, NASIL BİR MUHALEFET YAPILMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORSUNUZ?

 

- 1 Aralık’ta BDP Merkez Yürütme Kurulu’na bir mektup göndererek gelişmeler karşısında yetersiz kaldıkları için istifa etmeye ve olağanüstü kurultay toplamaya çağırdım. Ama hiçbir cevap alamadım. Sonra mektubu basına verdim ama tek satırı yayımlanmadı. Şimdi “PKK’nin aldığı eylemsizlik kararı büyük bir fırsattır, yani tam BDP zamanı,' diyebiliriz. Gel gelelim bu fırsat değerlendirilmiyor. Üç yıl önce DTP Genel Başkanlığı’na aday olduğumda yapacağım çalışmaları 42 başlık altında sıralamıştım. Ancak sesimi kimseye duyuramadım. Yazın bir yere, üzülerek söylüyorum, tüm iyimser tahminlere rağmen seçimden sonra savaş yeniden başlayacak, çok korkunç şeyler olacak. Bunu görmemek için kör olmak gerekiyor.

 

- BDP’NİN SON ZAMANLARDA DEMOKRATİK ÖZERKLİK VE ANADİL TALEBİYLE İLGİLİ AKTİF MUHALEFET YAPTIĞINA DAİR BİRÇOK KESİMİN GÖRÜŞLERİ VAR HALBUKİ...

 

- Aktif muhalefetle kast edilen şey laf yarıştırmaksa bir diyeceğim yok. Tabelalara ve market etiketlerine birkaç Kürtçe kelime eklemek midir aktif muhalefet? Televizyonlar vermese kimin haberi olacak bunlardan? Tamam, bunlar hoş şeyler ve göze de hoş görünüyor. İyi de, mesele bundan mı ibarettir? Hükümete attırılan bir adım varsa ve ben görmüyorsam beni suçlayabilirsiniz. Son MGK bildirisinden söz etmeye bile gerek görmüyorum. Parlamento genel mücadelede olsa olsa yüzde 3’lük ya da 4’lük bir paya sahiptir. Orada sadece konuşulur o kadar. Kürt siyaseti bunca yıldır parlamentodan tek satırlık bir karar çıkartabilmişse sözlerimi geri almaya hazırım.

 

- SİZ BDP’NİN SİVİL MÜCADELE YAPABİLECEKKEN BUNU BİLEREK Mİ YAPMADIĞINIZI SÖYLÜYORSUNUZ?

 

- Cevap sorunuzun içindedir. BDP Merkez Yürütme Kurulu, partinin ve gelişmelerin önüne set çekmiştir, kendi güvenlik kaygılarıyla sivil mücadeleyi başlatmamaktadır.

 

- EYLEMLERİNİZ NEDEN BÖLGEDEKİ DİĞER İLLERDE DE YAPILMADI?

 

- O eylemlerimizin yayılabilmesi için parti genel merkezinin bunun için karar vermesi gerekiyordu. Ancak genel merkez o eylemlere kapıyı kapattı.

 

“Ülkemizde sivil yöntemler görmezden geliniyor. Bizim ne yazık ki bir Rosa Parks’ımız yok, bir Gandhi’miz, Martin Luther King’imiz ve sivil itaatsizliğin babası olarak kabul edilen Thoreau’muz yok. Bizde siyaset, mitingler ve basın açıklamaları üzerinden halkın hararetini düşürmek için yapılıyor. Oysa muhalif siyasetin görevi halkı örgütleyip siyasal bir güç haline getirmektir. Muhalif siyaset, riski göze alıp sivil itaatsizlik başlatsaydı kimsenin aklına silah gelmezdi ya da başlamış olan silahlı mücadele çoktan sona ererdi. Çünkü sivil mücadele, silahlı mücadeleden daha da etkili sonuçlar doğurur. “Türkiye'de devlet, sivil itaatsizliklere izin vermiyor,” denilebilir. Bu kaçak güreşmenin bahanesidir. Hiçbir devlet mecbur kalmadıkça kendi kanunlarının ihlal edilerek sivil itaatsizliklere girişilmesine izin vermez. Amerikan derin devleti, sivil itaatsizliklerin önderi Martin Luther King’e çiçek değil kurşun yağdırdı, Mahatma Gandhi yıllarca hapis yattı, Güneş Ülkesi kitabının yazarı Campanella akıllara durgunluk veren işkenceler gördü. Bu riskler göze alınıp sivil itaatsizliklere başvurulsa, silahlı hareket yani PKK, sesini ve taleplerini duyurmak için silaha yeniden başvurma ihtiyacı duymayacaktır. Keşke kitapta önerdiğim sivil itaatsizlik önerisini sadece Kürt aktivistleri değil, Türk, Arap, Bulgar, Fars, Afrikalı, Asyalı, Amerikalı tüm aktivistler okusa, diyorum. Dünya bir an önce kardeşleşse ve halkları hapseden hudutlardaki dikenli teller sökülüp atılsa, diye diliyorum.”

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER