Gazetekars

CHP’den “Kadın” Vurgusu

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kars İl Teşkilatı ve Kadın Kolları Başkanlığı'nın Atatürk Haftası nedeniyle düzenlediği basın toplantısında Atatürk’ün kadına verdiği öneme vurgu yapıldı.

02 Kasım 2010 / 06:52

CHP’den “Kadın” Vurgusu

CHP İl binasında düz enlenen toplantıya CHP İl Başkanı Çetin Bilgir, İl kadın kolundan sorumlu yönetim kurulu üyesi Av. Meryem Çetin, kadın kolları başkanı Arife Kaçar ve kadın kolları üyeleri katıldı.

 

Hafta boyunca yapılacak etkinliklerin anlatıldığı, özelliklede Atatürk’ün kadına verdiği önemin vurgulandığı toplantıda konuşan Avukat Meryem Çetin, “Cumhuriyetimizin 87. yılını idrak ettiğimiz bu günlerde, Cumhuriyetimizin, temel niteliklerinin korunması ve güçlendirilmesi gerektiğinin bilincindeyiz. Laik, Demokratik Sosyal Hukuk Devleti olan Cumhuriyetimizin, işbu niteliklerinin korunmasında ve güçlendirilmesinde, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Çağdaşlaşma Devrimlerinin” erkekler kadar asli unsurları olan Cumhuriyet Kadınlarına büyük görevler düşmektedir. Zira 100 yıl öncesine kadar, hukuk sisteminde, sosyal, ekonomik ve siyasi hayatta adı dahi geçmeyen kadının, birey olarak, hukuk siteminin öznesi olma, sosyal, ekonomik ve siyasi hayata katılma süreci, Cumhuriyetimizin gerçekleştirdiği Kadın Devrimi ile olmuştur. Osmanlı döneminde, erkeğin çok eşli olma ve mutlak boşanma gibi tek taraflı hakları karşısında korunmasız olan kadının, aile, miras ve mülkiyet hukukuna ilişkin hakları yok denecek kadar sınırlı idi. Kentte yaşayan kadın, üretimden ve toplumsal hayattan dışlanmış şekilde, sosyo-ekonomik ve siyasal hayatın, üretimin dışında, kamusal alandan uzak, kurumsallaşmış kadınlık uğraşısını sürdürürken, kırsal kesimde yaşayan kadınlar en azından üretimde yer alabiliyorlardı. Bu dönemde, Türk kadını hakları için, çağdaşı batılı kadınlar gibi etkin mücadele edememiş, sosyo-ekonomik hayata, siyasal hayata yeterince katılımcı olamamıştır. Ta ki Milli Mücadele ve Cumhuriyet Dönemine kadar.” dedi.

 

MİLLİ MÜCADELE ANADOLU KADINIYLA BAŞLADI

Av. Meryem Çetin daha sonra şunları söyledi: “İşgali, mandayı, sömürgeciliği, çaresizliği reddeden, milletine ve ideallerine inanan, özgürlüğü ve bağımsızlığı karakteri olarak tanımlayan Mustafa Kemal, milli mücadeleyi Anadolu kadını ile başlatmıştır.

 

Kağnılarla cepheye, cephane taşıyan, şehit olan kocasının, oğlunun yerine savaşa katılan, Nene Hatunlar, Ayşe Çavuşlar, Erzurumlu Kara Fatmalar, Binbaşı Ayşeler, Gördesli Makbuleler, Tayyar Rahmiyeler, ismi bilinen, bilinmeyen sayısız kahramanlar, Türkiye Cumhuriyetini erkeği ile birlikte inşa etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, bu kahramanlıklara, “…Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez…” diyerek tarihte, hak ettiği yeri sunmuştur.

 

Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasından ve Cumhuriyetin ilanından hemen sonra; 1929 Ekonomik Buhranı ile dünya ekonomik bir kaosa sürüklenirken, yeni paylaşım haritaları ortaya çıkıp, dünya hızla, yeni bir dünya savaşına ilerlemekte iken, peşi sıra Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, Portekizde Salazar diktası kurulur ve dünyayı yangın yerine çevirecek kıvılcımlar çakarken, Genç Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, genç, idealist, aydınlık kadrolar ve kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi, Hukuk alanında, Siyasal, Toplumsal, Ekonomik ve Eğitim-Kültür alanlarında köklü devrimleri hayata geçiriyorlardı.

 

“…İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” diyen, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Çağdaş ve Laik Hukuk sistemi inşa ediliyor ve Türk Kadınının, bu hukuk sisteminin bir öznesi olarak, erkeklerle eşit statüde sosyal, ekonomik, siyasal hayata katılımını sağlayacak yasalar çıkartılıyordu.

 

Bu yöndeki ilk ve en önemli devrim, 1926 tarihinde, çağdaş-laik yapıya sahip, akla ve bilime dayanan, Türk kadınını hukukun, sujesi haline getiren, kimlik kazandıran, kadın ve erkeğin eşitliği prensibine dayanan, aile-miras hukukunu, kadının statüsünü döneminin en medeni ve ileri hükümleri ile düzenleyen, yüzyıllarca geri planda kalmış ve yok sayılmış, kadına sosyal ve ekonomik haklar elde ederek, çağdaş dünyada haklı ve saygın bir yer edinmesinin en önemli basamağını oluşturan Medeni Kanunun kabul edilerek, yürürlüğe girmesidir.”

 

Türk Kadını, 1930’da belediye seçimlerine katılma, 1933’te çıkarılan Köy Kanunu’yla muhtarlık seçimlerine katılma, 5 Aralık 1934’te Anayasa’da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçimlerine katılma haklarını kazanmış, 1935’de yapılan genel seçimler sonrasında Meclise 18 kadın milletvekili girmiştir. Türk siyasi hayatında yaşanan bu gelişmeler neticesinde, seçimler, tek cinsiyetli olmaktan çıkarak daha demokratik ve çoğulcu bir karakter kazanmıştır.

 

Kadınların siyaset ve karar alma mekanizmalarında eşit temsili, demokrasi ve kadının statüsünün geliştirilmesi gereği olup, 1935 yılında, 395 sandalye sayılı parlâmentoda, kadın milletvekili sayısı 18 ve toplamdaki payı % 4,6 iken, maalesef 2010 yılına gelindiğinde 550 sandalye sayılı parlâmentoda, kadın milletvekili sayısı 50 ve toplamdaki payı ancak % 9,1’dir.

 

Bugün, Türk kadınının, sosyo-ekonomik hayata, eğitime, siyaset ve karar alma mekanizmalarına katılımı hususunda, Cumhuriyetimizin gerçekleştirdiği, sosyal, ekonomik, hukuksal ve siyasal devrimler dikkate alındığında ciddi sıkıntılar mevcuttur.

 

Sürekli ekonomik büyüme, sürdürülebilir sosyal kalkınma, çevresel koruma ve sosyal adalete dayalı olarak yoksulluğun yok edilmesi, kadınların, ekonomik ve sosyal kalkınmaya dâhil edilmesini, eşit katılımını gerektirmektedir.

 

Kırsal alandaki kadınlar dahil bütün kadınların, üretim kaynaklarına, fırsatlara ve toplumsal hizmetlere eşit ulaşımının sağlanması yoluyla, yoksulluğun yapısal nedenlerine inilmesi, kadınların üzerindeki devamlı ve artan yoksulluk yükünün yok edilmesi zaruridir.

 

Cumhuriyet Kadını, Kadın Devrimi ile elde ettiği hakları içselleştirerek, kadın siyasetini, erkek egemen siyasetin araçsallaştırdığı yapılar olmaktan çıkarıp, siyaset ve karar alma mekanizmalarında erkekle eşit statüde aktif yapılar olarak konumlandırmak zorundadır.

 

Dünya Ekonomik Forumu’nun, her yıl yayınladığı geleneksel “Küresel Cinsiyet Eşitliği” araştırmasının “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” başlıklı 2010 yılı raporuna göre; kadın-erkek eşitliği indeksinde, Türkiye, 134 ülke arasında ancak 126. sırada yer alabildi. Bu rapora göre Türkiye, Senagal, Etiyopya, Nijerya, İran, Suriye, Ürdün, Lübnan, Cezayir ve Mısır\\\\\\\'ın dahi gerisinde yer almaktadır.

 

Raporun, “Eğitime Erişim”de kadın-erkek eşitliği alt endeksinde ise 109, “Ekonomik Katılım ve Fırsat Eşitliği” kadın-erkek eşitliği alt endeksinde ancak 131. sırada yer alabildik

Kadın sorunu bir Demokrasi, İnsan Hakları ve Eğitim Sorunudur. Kadınlarımıza her alanda fırsat eşitliğinin sağlanması, Çağdaş, Lâik, Demokratik Cumhuriyetimizin var olma koşuludur. İşte bu nedenlerle, Cumhuriyetimizin 87. yılını kutlar, Mustafa Kemal Atatürk ve aydınlık kadrolarının anısı önünde saygıyla eğiliriz.”

 

CHP Kadın Kolları Başkanı Arife Kaçar da şöyle konuştu:

Cumhuriyetimizin 87. Yılını kutladığımız ve Ulusal Önderimizin aramızdan ayrılışının 72. Yılının hüznünü yaşadığımız bu günlerde kadınlarımız, Atasını her zaman saygıyla anmaktadır.

 

Atatürk, toplumun her kesimini kucaklayan bir halk adamıydı. Köylümüze, askere, polise, öğretmenlere, sanatçılara, sporculara, Türk kadınına, çocuk ve gençlere… Kısacası toplumun tüm kesimlerine değer vermiş ve destek olmuştur. O bir halk adamıdır; çünkü hep halkı için uğraşmış, halktan birisi gibi davranmıştır. Onun “ Benim için en büyük makam ve ödül, Türk milletinin bir ferdi olarak yaşamaktır.” Sözü de bunu kanıtlar. O, eğitim, bilim, fen, sanat, spor ve kültüre çok önem vermiştir. “En büyük emelim, milli irfanı (yani bilgi ve kültür düzeyini) yükseltmektir.” Sözünü söyleyen Atatürk, çağdaş eğitim yöntemleriyle yetiştirilecek yeni bir nesile ihtiyaç olduğunu görmüş ve modern eğitim politikasının esaslarını belirleyip eğitim alanında büyük yenilikler yapmıştır. Çağdaş eğitimin ve dünyanın çok gerisinde kalan medreselerin, tekke ve zaviyelerin kapatılması yeni okulların açılması bunların en önemlisidir. Milli Mücadele ‘ de Türk kadını kendisine düşen görevi şerefle yapmış, erkeğin yanı başında vatan savunmasına katılmıştır. Atatürk konuşmalarında Türk kadınına daima güvenini belirtmiş, onu daima yüceltmiş, Türk kadınından beklenen fazileti tekrarlanmıştır. 1923’ de Konya’ da Türk kadınıyla ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir;

 

“Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyetini tutan, hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormanda odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek parayı çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, o ulvi, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı, hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle, ebediyen aziz ve takdir edelim.”

 

“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” diyerek kadın-erkek eşitliğini çok çarpıcı olarak kadını bir meta olarak gören zihniyetlere anlatmıştır.

 

İnsan kavramının kadın ve erkekten oluşan iki cinsi ifade etmesi nedeniyle “ kadın haklarını” insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak gören Ulusal Önderimiz Atatürk, yüzyıllarca ihmal edilen siyasal ve sosyal haklarını Türk kadınına kazandırmıştır. “Bizce, Türkiye Cumhuriyeti anlamında kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem yerde her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, kadınlarımızın hukuk alanında gerçek bir eşitlikten yararlanmaları için Cumhuriyet’i izleyen yıllarda Medeni Kanunu yaparak kadını aile hukuku alanında erkeklerle eşit hale getirmiştir. Gene aynı şekilde kadına seçme ve seçilme hakkı birçok Avrupa ülkesinin kadınlarından önce, 1934’ de Türk kadınına verilmiştir. Tüm bu örneklemelerin de bir kez daha hatırlamamıza yardımcı olduğu üzere kadınlarımız Ulusal Önderimiz Mustafa Kemal sayesinde medeniyetle tanışmıştır. Atatürk ilkeleri ve Atatürkçülük, Türk milletinin ihtiyaçlarından doğan, gerçekçi, milli ve yenileşmeye açık, Çağdaş bir sistem kurmayı amaçlar. Atatürk demek; özgürlük demektir, aydınlık demektir, vatanseverlik demektir. Atatürk demek, çağdaşlık demektir. O, 72 yıl önce bugün bize kurduğu, bizim de yükseltmek zorunda olduğumuz pırıl pırıl Cumhuriyeti ve ilkelerini bırakarak sonsuzluğa göçtü. Yolundan ayrılmayacağımızı vurgulayarak, Çağdaş hukuk devleti olmanın olmazsa olmazlarından biri de toplum içinde kadına da sosyal, kültürel ve siyasal haklarını tanımak, bu haklara saygı göstermektir. Dünya tarihinin gelmiş en büyük devrimcisi olan Ulusal Önderimizin yüce anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Facebook'la Yorumla
Yorum Yap
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER