Gazetekars

Cilavuz’da büyük buluşma 17 Nisan’da

Ümit Kaftancıoğlu ve Dursun Akçam gibi büyük yazarların yetiştiği Cilavuz Köy Enstitüsü mezunları 71. yılında Kars’ın Susuz İlçesi’nde (Cilavuz) bir araya gelecekler.

11 Nisan 2011 Pazartesi 07:39

Cilavuz’da büyük buluşma 17 Nisan’da

Köy Enstitülerinin kuruluşun 71. yılında Cilavuz Köy Ensitüsü mezunları Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Artvin, Ardahan ve Kars Şubeleri ile Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğinin Kars Şubesinin ortaklaşa hazırladıkları program çerçevesinde Artvin, Ardahan ve Kars’ta yaşayan Cilavuz Köy Enstitüsü mezunları 17 Nisan 2011 tarihinde Susuz’da bir araya gelecekler.

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Kars Şubesinin yaptığı açıklamaya göre 30’dan fazla mezunun geleceği bildirildi. Açıklamada ayrıca, çevremizde yaşayan mezun öğretmenlerimizin varsa mutlaka haberdar edilmesi için daha duyarlı hareket edecekleri de ifade edildi.

PROGRAM

Atatürk Anıtına Çiçek Konulması

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı

Günün Anlam ve Önemini Anlatan Konuşma

Köy Enstitüsü Mezunlarının Duygu ve Düşüncelerini Anlatmaları

Halk Oyunları Gösterisi (Kafkas)

Öğlen Yemeği

Köy Enstitüsü Yerleşkesinin Gezilmesi

70. YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ (18 Nisan 2010 BirGün) ÖNER YAĞCI

Yakın tarihimizin sevinç günlerinden biri olan 17 Nisan’ın 70. yıldönümünde, köy enstitüleriyle ilgili sorulara verilecek yanıtları özetlemek bile bir yazının çerçevesine sığmayacağı için, bu destan olayımızı kısa anımsatmalarla ve notlarla selamlayacağım.

‘Ulus olma, insan olma davası’nın özgür bir kurumu olan köy enstitüleri, yıllardır tartışılmaktadır. Bir eğitim anlayışı, uygulaması olduğu kadar bir geleceği arayış düşüncesi, yaşama biçimi kültürü, sevdası olan köy enstitüleri; aynı zamanda insanın özgürlük, eşitlik, kardeşlik, barış, sömürüsüz bir toplum isteğidir. Köy Enstitüleri’nin öncesinde eğitilmemiş, aydınlanmayı bekleyen, yüzde doksanının okuma yazma bile bilmediği bir toplum vardı. Temeli, Cumhuriyet’in eğitim anlayışını, bir kır toplumu olan ülkenin ‘eğitim yoluyla canlandırılması’ gerektiğini, öğretmen yetiştirmenin önemi kavrayan, ancak bu yolla eğitim atılımlarının gerçekleşebileceğini düşünen Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’le İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un ve onlara omuz veren bir avuç eğitim aydınının çalışmalarıyla atılmıştı.

17 Nisan 1940’da çıkan Köy Enstitüleri Yasası’ndan sonra 21 Köy Enstitüsü açıldı: Çifteler (Eskişehir), Kızılçullu (İzmir), Kepirtepe (Kırklareli-Lüleburgaz), Gölköy (Kastamonu), Arifiye (Adapazarı), Savaştepe (Balıkesir), Gönen (Isparta), Aksu (Antalya), Düziçi (Adana-Bahçe), Pazarören (Kayseri), Akpınar (Samsun), Beşikdüzü (Trabzon), Cılavuz (Kars), Akçadağ (Malatya), İvriz (Konya), Hasanoğlan (Ankara), Pamukpınar (Sivas-Yıldızeli), Pulur (Erzurum), Dicle (Diyarbakır), Ortaklar (Aydın), Ercis (Van). 14 yıllık bir ömrü olan köy enstitüleri, 27 Ocak 1954’te Demokrat Parti tarafından ‘komünist yuvaları’ olduğu gerekçesiyle kapatıldı.

Köy Enstitüleri’nin kurulduğu 1940 yılı, öncesi ve sonrasıyla hem dünyada hem de ülkemizde amansız kapışmaların yaşandığı yıllardır. Dünyada Hitler ve yandaşlarının yeniden paylaşım için çıkardığı bir savaş yaşanmaktadır. Amerika ve Avrupa ülkeleriyle Sovyetler Birliği arasında da dünyanın geleceğini belirleme savaşımı sürmektedir. Çağdaşlık arayışındaki bir ülke olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde Mustafa Kemal’in ölmesinden sonra iktidar kapışmaları başlamıştır. Cumhuriyet devrimleriyle çıkarları zedelenenler iktidarlarını yeniden ele geçirmek isterken devrimleri sürdürmek isteyenlerin çabalarının da özellikle kültür alanında baş döndürücü bir hızla gerçekleştiği görülmektedir. Devrimlerin sürmesini isteyenler devletçilikle her alanda adımlar atarlarken, karşı devrim sürecini başlatarak birkaç yıl sonrasının Küçük Amerika olmak, antikomünizm, Kore savaşı, NATO’ya giriş, ikili anlaşmalar, yabancılara askeri üsler verilmesi, dışa bağımlılık, şovenizm, dincilik, özelleştirmecilik gibi uygulamalarını egemen kılmak isteyenler devlet içinde savaşmaktadır. Bu koşullarda ülkeyi özgürlüğe, çağdaşlığa, aydınlığa taşımanın eğitim yöntemi ve eylemi olarak, o günün aydınlık yürekli eğitimcilerince gündeme getirilen Köy Enstitüleri çağdaş eğitimin simgesi durumundadır.

Köy Enstitüleri’ndeki eğitimin özellikleri deyince, örgütlü insan bilinci; dünyayı tanıma kaygısı; bilimle ve teknolojiyle iç içe bir eğitim; iş içinde, yaparak, deney yoluyla eğitim; ülkesinin sorunlarıyla ilgili bir eğitim; demokrasiyi savunan bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim gelmeli akla. Köy çocuklarından bilinçli insanlar çıkmaya başlayıp içinden geldikleri, içinde bulundukları halkın sorunlarını yaşama taşıdılar. TÖS’lerle, TÖB-DER’lerle örgütlü insan olma bilincinin gerektirdiği eylemlerle yaşama katıldılar. ‘Üretim içinde eğiti’” anlayışıyla savaş yıllarının yoksunluğu koşullarında bilim ve sanat kültürüyle donanmış eğitimciler yetiştirildi. Özgür insanlardan oluşan özgür toplum yaratmak için insanın kişiliğini geliştirip yücelmesini sağlamak gerektiğini düşünen Tonguç, bunun bir yöntemi olarak gördüğü ‘sanat eğitimi’nin amacını ve önemini şöyle anlattı; “Çocuğun da tıpkı sanatçı gibi içinde saklı duygularını ifade etmek, sanat eserleriyle temasta bulunmak suretiyle güzellik zevkini tadacağı düşünülmektedir. Bu da ancak okulda sanat havası yaratmak, öğrencilere sanat alanında çalışma zemini hazırlamak, sanat eserleriyle temasa geçirmek ve onları sanat eserleriyle etkileşebilecekleri bir çevre içinde tutmakla mümkündür.” (Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü).

ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARI OLDULAR

20 bine yakın öğretmen ve meslek elemanının mezun olduğu köy enstitüleri, eğitim yaşamımızı ta o zamandan canlandırmış ve yıllar sonra da, bugün bile canlılığın simgesi olabilmiştir. Çok sayıda eğitimcinin yetiştiği enstitülerin ülkemize en önemli katkılarından biri ise onlarca köy çocuğunu kültür ve edebiyat dünyamıza kazandırması olmuştur. Köy Enstitülüleri’nin yarattığı edebiyat Cumhuriyet devrimlerinin doğal sonuçlarından biridir. Dünyada İkinci Dünya Savaşı’nın, ülkemizde devrimle karşı devrimin amansızca çarpıştığı koşullarda edebiyatımız yeni bir zenginlik, coşku, sevda dalgasıyla buluştu. Bu edebiyatla, Yeni Türkiye’nin gerçeği olan ve kurucu önderi tarafından ‘milletin efendisi’ kabul edilen köylülük olanca birikimi, töresi, geleneği, alışkanlığı, kültürü, canlılığı, çeşitliliğiyle gözden ve gönülden ırak olmaktan çıktı. Kendisini de onu da kul değil insan kabul eden insanlar tarafından, kendisinin de onun da yüzyıllardır konuştuğu öz diliyle canlandı. Özgürleşip çağdaşlaşma isteğiyle çırpınan kendi insanlarıyla buluştu. Öykü kahramanı, roman kişisi, şiir öznesi olarak insan olduğunu derinliğine duyumsamaya başladı. Yüzyıllardır köleleştirilen, kendi kabuğunun içine itilen, soyutlanan, yalnızlaştırılan, gidilmeyen-gelinmeyen köy; taşı toprağı, tarlası bahçesi, dağı ovası, ırmağı kuyusuyla, ürettiğiyle tükettiğiyle, yediği içtiğiyle, açlığı tokluğuyla, susuzluğu uykusuzluğuyla, dostluğu düşmanlığıyla, sabrı sabırsızlığıyla, korkusu korkusuzluğuyla, duygusu duygusuzluğuyla, sevdası hüznüyle, yoksunluğu varsıllığıyla, yoksulluğu unutulmuşluğu kimsesizliğiyle, akıllılığı deliliğiyle, değerbilirliği kurnazlığıyla, kısacası ‘insan’ gerçeğiyle yurdunun aynasında boy göstermeye başladı. Bilinmeyene yöneltilen ışıldağın gösterdiği çıplak gerçeklik, edebiyata yeni açılımlar, yeni yöntemler, yeni boyutlar getirdi. Edebiyata yeni giren kahramanların farklı coğrafyalarda filizlenen dünyalarıyla edebiyatımız zenginleşti. Yeni kahramanların karşı karşıya olduğu yeni sorunlar, yeni olaylar, yeni olgular edebiyatımızın konusunun zenginleşmesi için olağanüstü fırsatlar verdi. Ele alınan yeni yaşamların yüzyıllardır uğradığı haksızlığın eleştirilmeye başlanmasıyla gerçekçiliğin ete kemiğe büründüğü yeni yöntemlerle kucaklaştı edebiyatımız. Keşfedilen bu yeni köy ve köylülük dünyasına yaklaşımdaki müthiş zenginlik edebiyatımızı da zenginleştirdi.

Yaşamın her alanında gerçekleştirilen atılımlarla birlikte yarattığı Köy Enstitülü edebiyatla da insanını yüceleştirmeye başlayan Cumhuriyet çağdaşlığa doğru doludizgin gidiyordu ki dünyanın sürüklendiği yeni kaosla birlikte bir şeyler değişmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki emperyalist politikaların bugünlere kadar çeşitli adlarla (soğuk savaş, yeşil kuşak, ılımlı İslam…) sürmesiyle geldiğimiz bugünlere kadar olduğu gibi bugün de hâlâ Köy Enstitülüleri’nin yarattığı edebiyat ve edebiyatçılar tartışılıp durdu ülkemizde. Kimileri bu insancı, halkçı, aydınlanmacı, devrimci gerçekliği küçümsemeye, kimileri yok saymaya çalıştı ama bu gerçeklik başladığı günden bugüne ilkeleriyle kendini var etmeyi başardı.

Bu gerçekliğe köy enstitülerinin ülkemize bir armağanı olarak enstitülü edebiyatçıların aydınlattığı bir toplumsal yaratımın eklenmesi zorunludur. Edebiyat, edebiyat olduğundan beri özgürlüğü kucakladığı için insanlığın en anlamlı, en değerli mirası olabilmiştir. ‘Resmi’ politikaların bin bir baskısına, zorbalığına uğrayan; ırkçı ve dinci bağnazlıklara göğüs gerip yılmadan aydınlanmanın, devrimci ilkelerin, özgürlüğün, bağımsızlığın savunuculuğunu yaptı enstitülü edebiyatçılar. Ana memesi gibi sarıldığı Türkçesi’nin güzelliklerini fışkırtan bir edebiyat yarattılar. Yetiştikleri okuma sevdalısı ortamı ülke coğrafyasının dört bir yanına yayarak her yanda okuma bilincinin oluşmasını ve çoğalmasını sağladılar. Onlar, okuyan insanın özgürleşmeye adım attığı düşünülürse sıradan bir edebiyatçı olarak kalmadılar, ülkemizin özgürleşme savaşımının yiğit askerleri oldular. Örgütlü savaşım bilinci ve zorunluluğuyla bu gerçekliğin savaşımcısı edebiyatçılar olarak hem yazdılar hem de yaşamlarını örgütlerinin güçlenmesi yolunda sürdürdüler.

EDEBİYAT, ONLARLA BÜYÜDÜ

Yapıtlarındaki insancı, halkçı, gerçekçi, devrimci yaklaşımla toplumun çoğunluğunu oluşturan ama yok sayılıp horlanan milyonlarca insanın insanlaşması yolunda dev bir yazar sorumluluğunun üstesinden gelmeyi başardılar. Yaşanmışlığın verdiği gözüpeklikle köy gerçeğini, köylü dünyasını yaşamın aynasına taşıdılar. İnsanı savundular. Maksim Gorki’nin “İnsan! Ne onurlu sözcük.” tanımlamasını yapıtlarında gün ışığına çıkardılar; insan sayılmayanı insan kıldılar. Yapıtlarında canlandırdıkları yerel zenginliği ulusal alana taşıyarak ulusal bütünlüğün sağlanmasına ve ulusal bilincin kökleşmesine katkıda bulundular. Ülke, eğitim, insan sorunlarıyla yüklü yapıtlarını yılmadan yaratmaya devam ettiler. Kendilerini borçlu duyumsadıkları Cumhuriyet’in değerlerini kıskançca savunarak yeni kuşakların da bu bilinçle yetişmesini sağlayarak devrimci 68 Kuşağı’nın doğmasını sağladılar. Köy Enstitülü onlarca köy çocuğunun şiiriyle, öyküsüyle, romanıyla, denemesiyle, anısıyla edebiyatımızı zenginleştiren yapıtlara imza atmasıyla aynanın içinden aynaya bakış gibi somut bir yansımanın yarattığı tılsımla edebiyatımız, her bakımdan (konu, kahraman, olay, çevre, anlatım biçimi…) büyüdü, güzelleşti.

Hakkında sayısı 200’ü geçen kitap, binlerce makale yazıldı, bilimsel toplantılar yapıldı, tezler verildi, belgeseller çekildi, günler, haftalar gerçekleştirildi. Son yıllarda kurulan KEÇEV (Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı), YKKED (Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği), KAVEG (Köy Enstitüleri’ni Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği) gibi kurumlar enstitüleri günümüze aktarmak için emeklerini çoğalttılar.

70. kuruluş yıldönümünde Köy Enstitüleri’ne aydınlığımıza kattıkları için teşekkürlerle...

-KHA-

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER