Gazetekars

Düşer mi yolumuz Şengal’e?

Jan yayınlarından çıkan Tarihin Çarmıhında “Güneş Ülkesi” kitabının konusu olan Şengal’in, dünyanın yüz doksan üçüncü ülkesi olduğu belirtildi.

13 Ocak 2011 / 07:37

Düşer mi yolumuz Şengal’e?

Jan yayınlarından yapılan açıklamada, “Orada renk, ırk, din ve mezhep farkı yoktur. Herkes ülkenin zenginliklerinden eşit olarak yararlanıyor. Orası bir yeryüzü cenneti. Değişik renk, dil ve dinlerden oluşan Şengal, nasıl özgürleşti, nasıl mücadele etti ve o mutlu hayatı nasıl kurdu, kitapta sarsıcı olaylarla işte bunlar anlatılıyor. Bir ülke düşünün, yalan söylemek en ağır ahlaki zaaflardan biri olarak kabul ediliyor. Statü düşkünlüğü, lüks, gösteriş, hırs ve kıskançlık hastalıklı bir ruh hali ve kendine güvensizlik olarak değerlendiriliyor. Kaba güç, ruh hastası insanların bir vahşiliği olarak algılanıyor. Geçim derdi yok. Seçim derdi de. Dolayısıyla her şey ve herkes samimi ve özgür bu ülkede. Özgürlük; Masmavi bir ışıltıdır çocuğun gözlerindeki / Gülebilmek en zor anında bile / Ağlayabilmek halkının gözleriyle.” denildi.

 

İNSANLAR EL ELE TUTUŞSA, BİRLİK OLSA, UZANSAK SONSUZA...

Açıklama şöyle devam etti: Bu ülke devletsiz ve dünyada hiçbir haritada olmayan bir ülke. Yazar, bu ülke için.”Şengal hayallerimin ülkesidir. Bence sadece benim değil, dünyadaki binlerce, milyonlarca insanın hayalidir bu ülke. “diyor. “Fetihçilerin dünyayı boyunduruk altında tutma ihtirasları dizginlenmedikçe mazlum halkların çığlıkları, daha yüzlerce yıl dinmeyecekti.” Roman kahramanın bu sözleri günümüzü de bir gönderme niteliğinde. Gerçekten mazlum halkların çığlıklarının dineceğine inanıyorsunuz eseri okurken. Zaman zaman gerçekleşmeyecek bir hayalin sergüzeşti mi okuduklarım dedirtse romanda geçen olaylar, okuduklarınız bu romanın bir hayalin sergüzeşti değil, gerçeğe dönüşecek hayallerin habercisi olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Yazar’ın mazlumların çığlıklarının dineceğine inanmasıyla şekillenen olaylar bu inancın verdiği güçle kurgulanıyor. Sayfalar geçtikçe anlıyoruz ki doğru bir önderlik, halkı esas alan bir kurumlaşma ve doğru projelerle mazlumların çığlıkları dindirilebilir ve dinecektir.

 

Romanda silaha, güce, otoriteye, kısacası her türlü “düzen” e bir eleştiri söz konusu. Güneş Ülkesi, için bir “başkaldırı” romanı diyebilir miyiz? Evet, bu roman bir isyan çığlığıdır. Haksızlığa ve zorbalığa karşı isyan ve kurtuluşa çağrı romanıdır. Roman kişilerinden Jan, “İnsanın insanı öldürmesi eski çağlarda ok ve baltanın icadıyla başlar.”derken silah(lanma)ın tarihini insanlığın doğum gününe eşitliyor aslında. Mazlumlar, yani silah üretiminden ve kullanımından zarar gören halklar dünya genelinde silah ve şiddet karşıtı dev kampanyalar başlatıp, yönetenleri yönetemez hale getirirse ya da hiç değilse sarsarsa, devletler silah üretimini durdurmak zorunda bırakılabilir. –Hayali bile ne güzel.-Bu belki yüz yıl, belki iki yüz yıl sonra olacak bir şeydir. Ama Güneş Ülkesinde başarıldıysa insanlık da bunu mutlaka başaracaktır, başarmak zorundadır. Şimdiden her ülkede silah karşıtı örgütler kurulmalı ve enternasyonal ilişkiye girmelidir.

 

Eserde anlatılanlar “ütopik” olsa da hayatın izlerini, derin acısını, yaşanmışlığını yansıtan bölümler de dikkat çekiyor Asker, silah, karakol, devlet… Roman gerçeğin ve yaşanmışlığın tam merkezinde duruyor. Mahmut Alınak ,”Aslında Şengal Türkiye’dir, İrandır, Irak’tır, Sudan’dır vs. Hangi halk nerede eziliyorsa orası Şengal’dır, orada ezilenler birer Jan, Dilan, Zerife, Gurkan ve Alişer’dir. “diyor.

 

HAYALLERİMİZE İŞLENEN ACILAR

Jan ve Dilan (toplumca çok sevilen iki isim) öldürülüyor, geriye kalanlar da bir katliama kurban gidiyor. Hayallerimizdeki bir ülkenin bile içine bu kötülükler, bu acılar nasıl giriyor? Acıyı, yokluğu ve yoksulluğu hayallerimizden bile ayıramayacak kadar içselleştirdik mi? Jan ve Dilan’ın öldürülmediği bir son neden olmasın? Bu sorular kitapta buluyor cevabını. Acıyı, yokluğu ve yoksulluğu içselleştirmedik, aksine bunlara karşı isyan halindeyiz. Hayalimizdeki ülkenin inşa edilebilmesi için romandaki acıların yaşanması kaçınılmazdı. Gülü koklamak istiyorsanız dikeninin size vereceği acıya katlanmak zorundasınız. Ne yazık ki Jan ve Dilan ölmek zorundaydılar. Çünkü bedeli ödenmeden özgürlük elde edilemiyor. Keşke böyle olmasaydı, keşke Filiz, Mezın, Zerife, Alişer, Kurtuluş, Süleyman, Anastasya ve öteki kahramanlar yaşasaydı. Gelin gör ki onlar ya özgürlük için canlarını feda edecekti, ya da onursuzca yaşayacaktı. Onlar kölece, onursuzca yaşamayı reddetti.   

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER