Engelliler Nazlı Kullar
Dolunay Derneği Başkan Yardımcısı ve Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak kaleme aldı...
04 Ocak 2013 Cuma 08:25
İstatistiklere göre toplumun yüzde on ikisini teşkil eden engelliler, korunması, kollanması gereken en dezavantajlı kesimdir. Manevi olarak inançları varsa duaları makbul insanlardır, Allah’a nazı geçen kullardır. Zihinsel engelliler ise günahsızdırlar, daha dünyada iken cennetlik oldukları tescil edilmiş kullardır. Onlarla ilgilenenler, onların bakımlarını üstlenen insanlar da cennetlik amel işlemektedirler.
Evet, zihinsel engelliler masumdurlar, günahsızdırlar; çünkü mükellef olmanın üç şartından (Müslüman olmak, buluğ çağında olmak ve akıllı olmak şartlarından) biri olan “akıl”dan yoksundurlar, noksandırlar. Efendimiz (sav), “Aklı olmayanın dini (sorumluluğu ve mükellefiyeti) yoktur” buyurur. Dolayısıyla zihinsel engelliler, dinden, imandan, ibadetten, haramdan, helalden sorumlu değildir, çocuklar gibi direk cennetliktir. İnanıyoruz ki, kendilerine bakanlara da şefaatçi olacaklardır.
“Özürlü”, “malül”, “sakat”, “kör”, “topal”, “a’raç”, “a’ma”, “deli”, “mecnun” gibi sıfatların hepsini içine alacak şekilde, bedenen veya zihnen eksik veya yetersiz olan insanlara “engelli” denilmiştir. İnsanlara eksik taraflarıyla hitap etmek, insanları zayıf organlarıyla tanımlamak doğru olmağı için, daha medeni bir kavram olan “engeli” demek uygun bulunmuştur.
İnsan, varlıklar içinde saygındır, “eşref-i mahlûk”tur. Ona davranırken, hitap ederken, onu kullanırken saygılı olmak zorundayız. Çünkü insan Allah’ın yeryüzünde halifesidir, yöneticisidir. Bedensel veya zihinsel bir eksiğinden dolayı insanı horlamak, aşağılamak, hayat hakkını kısıtlamak, aslında Rabbimize saygısızlıktır. Yunus Emremiz, "Yaratılanı severim yaratandan ötürü" derken bu gerçeğe işaret etmiştir. Bir hikmetinden dolayı Rabbimiz, bir kısım kullarını engelli yaratmışsa, bizim O’nu sorgulamaya hakkımız yoktur. Bize düşen, sabırla ve şükürle karşılamaktır, ibret almaktır.
İnsanı insan yapan onun ruhudur, o da Rabbimizin bir yüce eseridir, nefhasıdır. Sadece Rabbimiz bazı kullarını bir imtihan amacıyla, mükâfatını öbür âlemde vermek amacıyla bedenen veya zihnen eksik yaratmıştır. Bunların bir kısmının özrü doğumla beraber başlamış, bir kısmı hastalık veya bir kaza sonucu engelli olmuştur. Hepsi de ilahi iradenin eseridir. Sabreden ve şükreden kazanacaktır. Sadece engelliler değil, etrafında onlara bakan yakınları da kazanacak veya sabırsızlık, şükürsüzlük etmişlerse kaydedeceklerdir. Engelli ailesi olmak bir musibet değil, bilene nimettir.
Nasrettin Hoca damdan düşünce etrafına insanlar toplanmış, Hoca’ya “ne yapabiliriz, ne tarafın acıyor?” diye sormuşlar. O da, “içinizde damdan düşen varsa o gelsin, benim derdimi o anlayabilir” demiş. Evet, engellinin zorluklarını, yaşam şartlarını, ihtiyaçlarını en iyi onun gibi engelli anlayabilir. Benim de bir engelli olmam dolayısıyla engellileri daha iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. Onlar kırılgan ve alıngan insanlardır, küçük şeylerden de mutlu olurlar.
Evet, engellileri anlamak, sahiplenmek, onları insanca yaşamalarını sağlamak için devlete de, topluma da görevler düşüyor. Evet, engelliler bu topluma emanettir. Onlara sahip çıkmak ibadettir. Her insan bir engelli adayıdır. Atalar, “gülme komşuna gelir başına” demişlerdir. Engellilerin istediği bir lokma ekmek değil, insanca muameledir. Çok şükür bir lokma eğmeği devletimiz vermektedir. Sorumuz kanunlarda değil, uygulamadadır, uygulayıcıların duyarsızlığıdır.