Gazetekars

İbrahim ÇAPAN'ın Kaleminden

ALKIŞ YAĞMURUNA TUTULAN 10 KASIM : ATATÜRK ORATORYOSU

10 Kasım 2016 Perşembe 13:35

İbrahim ÇAPANın Kaleminden

MUSTAFA KEMAL DÜŞÜNÜYOR

Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz;

Gökte ay üşür,

Gökte yıldız üşür,

Dışarıda gece üşür…

Gece, yani karanlık, yayılmış gider

Boylu boyunca, vatan ölçüsünde…

Gayrı gündüzümüz yok !

Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz;

Düşmanca kol gezer,

Gece, yani karanlık, yani siyah,

Yani vatan sahipsiz, el elinde,

Vatan üşür !

Mustafa Kemal,

Yani milyonların yüreği!

Mustafa Kemal,

İşte o, sonsuz aydınlık!

Mustafa Kemal,

Ta kendisi, uğrunda öldüğümüz vatan!

Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz.

Ayazda üşümeyen tek adam!

Gökte ay üşür,

Gökte yıldız üşür,

Dışarıda gece üşür,

Düşmanca kol gezer bıçak sırtı bir ayaz,

 Mustafa Kemal üşümez,

Düşünür!    

(  Sunullah  Arısoy  )

Askerî dehâlığı, Çanakkale’yi  Türk Kurtuluş  Savaşı’nın önsözü yapan komutandır. Karizmatik devlet adamlığının mührünü vurmuştur Cumhuriyet ile. En büyük eseri olan Cumhuriyet’in on beşinci yılında ebedîyete intikâl etmiştir.

Ölüm, insanoğlunun yaşadığı ve yaşayacağı en büyük hakikâttır; çünkü  “  her insan mutlaka ölümü tadacaktır.  “ İyi bilirdi mavi gözlü dev bunu. Bildiğini kendi ifâdeleriyle, ifâdelendirelim. Bu ifâdeler ki Türk gençliğine büyük bir mirastır.

“  Benim nâçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidâr kalacaktır.  “

“   Benim için dünyada en büyük mevkii ve mükâfat, milletin bir ferdî olarak yaşamaktır. Eğer, Cenâb-ı Hâkk beni bunda muvaffak etmişse, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihâr edeceğim.  “

“   Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir; benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir.  “

“   Benim; Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türklüğün istikbâline ait vazifelerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız; ancak kendilerinden sonrakileri düşünen milletler yaşamak ve ilerlemek imkânı bulurlar.  “

“   İki Mustafa Kemal var : Biri ben, ölümlü Mustafa Kemal; diğeri milletin daima yüreğinde yaşattığı Mustafa Kemalller ülküsüdür. Ben, bu ülküyü temsil ediyorum.  “

“   Ben ölürsem, soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat !   “

“   Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bundan sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.   “

Bu veciz sözler, sözün kemalleştiği ifâdelerdir.

İlkokul yıllarında 10 Kasım’a en büyük hazırlığımız; siyah önlüklerimizin bezeği olan; naylon, keçe ve dantelli yakalıkların boynumuzu terk etmesiyle başlardı. O da yetmez her okulu temsil eden iki renkli kurdeleler de yas merasimine dahil edilirdi. Kravat ve armalar gündem dışında olduğu dönemlerdi o dönemler. Kurdelelerin taşıyıcıları sadece kız öğrencilerdi. Dokuzu beş geçe, siren sesiyle birlikte bayraklar yarıya indirilir, saygı duruşuna geçilirdi. Bu saygı duruşu, her zamankilerden farklı olurdu. Yaşça ufak olsak da kocaman yüreğimiz hüzünle dolardı. Her yıl takvimler 10 Kasım’ı gösterirken, 1 9 3 8 yaşanır. Karizmatik devlet adamı yoktur artık aramızda.

10 Kasım anma programlarına ilk kez Atatürk Ortaokulu talebesiyken fiilen katılanlardanım. Okulumuzun ilk müzik öğretmeni Serpil Kayalar. Ondan önceki dönemlerde müzik virtüözü Zeynel Kısacık idi. Selâhattin Batu’nun,  “  Atatürk Oratoryosu  “ için görevlendirilecek öğrencileri tespit ettikten sonra büyük bir heyecanla çalışmalara başladık. Metin, on bir bölümden meydana gelen bir eserdi. İhtiyarlar Korosu iki, Analar Korosu üç, Gençlik Korosu dört, Halk Korosu iki kez söz almıştı eserde. Siyah fon kartonların üzerine Atatürk  portesinin yapıştırıldığı dosyalarla sahnedeki yerimizi almıştık. Anma programı bitmiş, salona koyu bir sessizlik bulutu çökmüştü. Serpil Kayalar, heyecanla başladığı vazifesini, bizlerle birlikte başarıyla noktaladı. Sunum beğenilmiş olacak ki Valilik Makamı ve İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından taltif edildik. Çoğumuz ilk kez dolmakalem ve eşofmanla tanışmış olduk. Onlar hediyelerimizdi.

Bizim nesil, çocukluk ile gençlik dönemlerimize tekâbül eden bir zaman diliminde  “Eylülist “  bir rüzgârda üşüdük. Bir askerî darbeye şahitlik yaptık biz, oyun çağımızda.

Liseliydik artık. Sessizliğin çocuklarıydık. Biraz da gençleri. Cumhuriyet Lisesi’nin armasını taşıyorduk büyük bir gururla. Donanımlı, ciddî, vakur bir akademik kadroya sahipti Cumhuriyet Lisesi.  Bu özelliğini muhafaza etmiştir her dönem.

10 Kasım anma programı okulumuzun Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Ekrem Can’a verilmiş. Cumhuriyet Lisesi ile bütünleşen öğretmenimiz seçmeleri yaptı. Kadro hazırdı. Her sınıftan seçilen yetmiş kişilik bir koro. Ciddîyetinden ödün vermeyen öğretmenimiz ile birlikte başladık çalışmalara. Derslerimizden kopmadan, hafta sonları iki üç provalı çalışmalarımızı aralıksız devam ettirdik. Eser, Cahit Küleb’nin, üç farklı ismiyle bilinen;   “   Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda  “,  “   Atatürk’e Birlikte Savaşanlara ve Çocuklarına  “ ,  “  Atatürk Oratoryosu  “

Memleket sevdası ile sıvazlanmış, lirik bir tonla harmanlanmış, on üç bölümden oluşan destanımsı epik özellik taşıyan bir eser. Atatürk ve İstiklâl Harbimiz kronolojik bir şekilde kaleme alınmış. Birimler arasında sağlam bir köprü kurulmuş. Şiirin her birimi belli bir nizam içerisinde dile getirilmiş.  Atatürk ve Anadolu bir bütün olarak karşımıza çıkar. Vatan coğrafyasının resmi çizilir ilk bölümde. On üç bölümden oluşan eserin birinci bölümü giriş, ikinci ve on ikinci bölümleri gelişme, on üçüncü bölüm ise sonuçtur.

Giriş, bir ressam hassasiyetiyle Anadolu’nun genel durumu tuvale yansıtılmış gibidir.

“  Edirne’den Ardahan’a kadar

Bir toprak uzanır,

Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar

Ardahan’dan Edirne’ye

Edirne’den Ardahan’a kadar.   “

Birinci bölüm; üç beşlik, iki dörtlük ve bir ikilik,

İkinci bölüm; üç dörtlük, bir mısraılık,

Üçüncü bölüm; dört dörtlük,

Dördüncü bölüm, bir dörtlük, iki beşlik, (  ikinci beşilğin son iki mısraı epigraf özelliği taşır. ),

“   Ardahan’dan Edirne’ye

Edirne’den Ardaha’a kadar.   “

Beşinci bölüm; bir dörtlük, bir ikilik, bir üçlük, ( Bu bölümde destan  masala yaklaştırılmıştır.  )

“   Kemal Paşa derler bir yiğit vardı.   “

Altıncı bölüm; üç üçlük, bir beşlik, bir dörtlük,

Yedinci bölüm; iki dörtlük, bir ikilik,

Sekizinci bölüm; üç dörtlük,

Dokuzuncu bölüm; dokuz ikilik, iki üçlük,

Onuncu bölüm; dört ikilik, bir mısraı,

On birinci bölüm; bir beşlik, bir bent (  on altı mısralık  ),

On ikinci bölüm; yedi dörtlük,

On üçüncü bölüm; dört ikilik,

Birimleriyle oluşmuştur.

Genel prova ertesi gün sahnedeyiz. On üçüncü ve son bölüm  koro tarafından seslendirildi :      

“ Davullar, zurnalar döğende,

Biz, seni hatırlarız.

Binip trene gezende,

Biz, seni hatırlarız.

Önce adını öğrenir çocuklarımız,

Eli kalem tutup yazanda.

Binler yaşa, yurdumuza hizmeti büyük!

Kemal Paşa! Ölümsüz insan! Şanlı ATAÜRK.   “

O güne kadar görülmemiş bir durumla karşı karşıyaydık. Mahir Barensel Çok Amaçlı Toplantı Salonu alkış yağmuruna tutuldu. Protokol ve salondaki seyirciler ayakta alkışa devam ettiler.

Bir 10 Kasım…

Ve.

Alkış.

Bir ilk idi yaşanan.

Artık yas tutmuyorduk.

Atatürk’ü, Atatürk olarak anıyorduk.

Yıllar sonra Cumhuriyet Lisesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak; farklı Cumhuriyet ruhlu öğrencilerle sahnedeydik. Öğrencilik yıllarında yaşadığım heyecanı, öğretmen olarak da yaşadım.

Ne zaman bir araya gelsek, sohbetimizin merkezine oturur o alkış yağmuruna tutulan 10 Kasım anma programı.

Otuz beş yıl önce Cumhuriyet Lisesi’nin başarısı.

Atatürk Oratoryosu, Nevin Kodallı tarafından, Cahit Külebi’nin ,   “  Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda   “ eserine dayandırılarak; soprano, tenor, bariton, koro ve büyük orkestra için bestelenmiş ve ilk olarak 9 Kasım 1953’te Ankara Devlet Operası Solistleri ve Hans Herner yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından Ankara’da seslendirilmiştir. Bu seslendirme, Atatürk’ün naaşının, Ankara Etnoğrafya Müzesi’nden, Anıtkabir’e nakledilmesinden bir gün önceye denk gelmektedir.

           

Selânik’ten doğup, Anadolu’yu aydınlatan; çelik mavi gözlü, sarışın bozkurt ATAM!...

Cumhuriyet çocukları olarak diyor ki :

Ahdımız var.

Üstte gök basmadıkça, altta yer delinmediği müddetçe…

Cumhuriyetin bekçileriyiz.

Rahat uyu.

Ruhun şâd.

Mekânın cennet olsun.

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER