Kar’s Otel Konuklarıyla Özel
Kar’s Otel Konuklarıyla Özel...
09 Ekim 2013 Çarşamba 12:25
Geçtiğimiz günlerde Sabancı Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ,Ünlü Yazar Hasan Kaya Cemal,Fatma Ayşe Cemal,Nilüfer Göle Akat ,Prof.Dr.Asaf Savaş Akat, ,İsmail Savaş Ertunç, Mustafa Tarık Bayazıt,Raffi Kurken Portakal,Zuhal Portakal,Marta Kalyoncu,Fatma İnci Göle,Prof.Dr.Osman Celal Göle,Sevsu Esen gibi özel konuklar, iki gün Kar’s Otelde konaklama yaparak Antik Kent Kars’ı ziyaret ettiler.
Antik Kent’in tarihi değerlerini gezerek Kars’ın tarihi yapısına hayran kalan konuklar,aynı zamanda Kars Turizmciler Birliği Başkanı Halit özer tarafından organize edilen yöresel yemekler,Kars geceleri ve Kars’ı ,Kars yapan özelliklerini anlatarak Antik Kent’in özel konuklarına doyumsuz anlar yaşattı.Kar’s Otel Ani Defterine dileklerini yazan konuklar;genel olarak Kar’s Otel’in tarihi özelliği,mimari yapısı ve Kar’s Otel çalışanları için tebrik ve teşekkürlerini dile getirdiler.
Ayrıca Ünlü Yazar Hasan Kaya Cemal, T24 internet Gazetesinde yazdığı köşede Antik Kent Kars’ı kaleme aldı.Cemal, ‘Acı bir tarih resim gibi geçiyor önümden’ başlığıyla Kars’tan uzunca bahsetti. KHA ajansı olarak ünlü yazarı teşekkür ve sevgilerimizi sunuyoruz.
Kars Turizmciler Birliği Başkanı Halit Özer şu ifadelerde bulundu.’Antik Kentimizin daha anlamlı olması ve turizmde daha tanınabilir bir hale gelmesi için özel konuklarımızın sık sık Kars’a gelerek ve Gel Gör Kars, turizm deyimini yerine getirmeleri Antik Kent için çok önemli bir tutumdur.Konuklarımızın bu güzel gezisi ve yöresel geceleri beğenmesi bizi daha çok mutlu ediyor.Umarım bizim çabalarımızla Kars Turizmi istediği konumda olacaktır.’dedi.
HASAN KAYA CEMAL’İN , ACI BİR TARİH RESİM GİBİ GEÇİYOR ÖNÜMDEN’ YAZISI:
Kars’tayız; kar atıştırıyor. Hava soğuk, kurşuni. Bu şehirde kiliseden camiye çevrilen bütün camilere neredeyse hep ‘Fethiye’ adı verilmiş... Ani Harabeleri bir başka gezegen. Ermeni krallarından başlayarak Bizans’a, Selçuklu Türklerine, Gürcülere, Osmanlı’ya, Ruslara, Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan tarihin yapraklarını insana birer birer çevirtiyor.
Karşı yaka, Ermenistan. Elini uzatsan Gümrü... Türkiye-Ermenistan ilişkileri ne zaman normalleşecek? Bu sınır ne zaman açılacak? ‘Milliyetçilik’lerin çizdiği bu sınırlar, AB coğrafyasında olduğu gibi ne zaman anlamsızlaşmaya başlayacak?.. Ermenisi, Azerisi, Türkü, Kürdü, Terekemesi, Türkmeni ne zaman barış ve huzur içinde yaşayacaklar bu güzel topraklarda?..
KARS
Bir arkadaş grubuyla iki gün geçirdiğimiz bu büyüleyici şehir neresinden başlayarak anlatılabilir?
Gerçekten bilemiyorum.
Kim bilir, belki de dünüyle bugünüyle kültür zengini bu topraklara ve güzel insanlarına haksızlık olur diye böyle düşünüyorum.
Ama Kar’store hiç aklımdan çıkmayacak. Orada iki gece boyunca dans eden, halay ve zılgıt çeken, hep bir ağızdan çalıp söyleyen o genç insanların benim dünyamda kabarttıkları heyecan dalgalarını onlarla birlikte hep anımsayacağım.
Sevgili Hrant Dink’in adını anarak Sarı Gelin’i de söylediler. Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Gürcüce, Ermenice, Lazça şarkı ve türkülerle çoştular, eğlendiler.
Sahiciydi her şey, içtendi.
Güzel olan da buydu.
O genç insanlar, değişik kültürlerin harmanı olan öylesine güzel duygu fırtınaları yarattılar ki, bir yandan bizi Kars kültürünün içine soktular, diğer yandan Tayyip Erdoğan’ın Kars’taucube diyerek heykel yıktıran zihniyetinin bu topraklarda kalıcı olamayacağının işaret fişeklerini çaktılar iki gece boyunca...
Barış ve demokrasi açısından Türkiye’nin geleceği konusunda beni iyimser kıldılar.
KİLİSE CAMİ, OPERA DEFTERDARLIK, OKUL EMNİYET BİNASI OLMUŞ
Sabah vakti kar atıştırmaya başladı. Kars’ta yılın ilk karıyla elbette Orhan Pamuk’u da hatırladım.
Bu şehirde kiliseden camiye çevrilen bütün camilere neredeyse hep ‘fetih’ten gelen Fethiye adı verilmiş...
Alexsander Nevski Kilisesi’nin önüdeyim.
Spor salonu olarak kullanılmış, Ziraat Bankası olmuş, 17 Mayıs 1985’de de Fethiye Camii’ne dönüştürülmüş.
Eski zamanlarda iki tane şaşaalısoğan başı olan bir kiliseymiş, şimdi de iki uzun minareli bir cami...
Bu şehirde kiliseden camiye çevrilen bütün camilere neredeyse hep ‘fetih’ten gelen Fethiye adı verilmiş...
Alexsander Nevski Kilisesi’nin önüdeyim.
Spor salonu olarak kullanılmış, Ziraat Bankası olmuş, 17 Mayıs 1985’de de Fethiye Camii’ne dönüştürülmüş.
Eski zamanlarda iki tane şaşaalısoğan başı olan bir kiliseymiş, şimdi de iki uzun minareli bir cami...
Ani Harabeleri’nin arasında dolaşırken, o tarihle flört edercesine duyguyla sarıp sarmalanıyorum.
Ermeni kültürünün esas damgasını vurduğu etkileyici bir yer, bir başka gezegen... Tarihin en yoğun yaşanabileceği mekanlardan biri...
Ani, Ermeni krallarından başlayarak Bizans’a, Selçuklu Türklerine, Gürcülere, Osmanlı’ya, Ruslara, Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar uzanan tarihin yapraklarını insana birer birer çevirtiyor.
Ani, öylesine bir mekan ki, insana “Tarihi düşünmeye çalış, tarihi biraz hissetmeye çalış!” diyor her adımında...
Derin bir kanyon.
Derinliklerin arasından Arpaçay akıyor.
Burası Türk-Ermeni sınırı.
Karşı yaka, Ermenistan.
Elini uzatsan Gümrü...
Yakın tarihimizden bir yaprak...
Sınırlar ne zaman anlamsızlaşmaya başlayacak?
Türkiye-Ermenistan ilişkileri ne zaman normalleşecek?
Gözümün önündeki bu sınır ne zaman açılacak?
‘Milliyetçilik’lerin çizdiği bu sınırlar, Avrupa Birliği coğrafyasında olduğu gibi ne zaman anlamsızlaşmaya başlayacak?..
Ermenisi, Azerisi, Türkü, Kürdü, Terekemesi, Türkmeni ne zaman barış ve huzur içinde yaşayacaklar bu güzel topraklarda?..
Hiç de zor olduğunu sanmıyorum.
Oysa, 2008’de ne kadar da yaklaşılmıştı bu makul noktaya.
Cumhurbaşkanı Gül, ‘futbol diplomasisi’yle Erivan’a tarihi bir ziyaret yaparken, Kars’ta zamanın AK Partili Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, sınır açılsın diye 50 bin imzalı bildiri yayınlıyor ve iki ülke arasında ‘normalleşmenin kapısı’nı açacak protokoller Dışişleri Bakanları tarafından İsviçre’de imzalanıyordu.
Ama olmadı yine.
Turizmiyle, ticaretiyle, barışıyla bölgeyi ihya edebilecek büyük bir fırsat ne yazık ki kaçırıldı.
BÜYÜK KATEDRAL’DEN FETHİYE CAMİİ’NE
Kar atıştırıyor.
Hava soğuk, kurşuni, Orhan Pamuk’un Kar’ında bazen tarif ettiği Kars gibi, biraz kasvetli...
İşte karşımda tüm heybetiyleBüyük Katedral. Ermeniler tarafından 932 yılında inşa ediliyor.Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan 1064’te buraları fethedince, ilk cumayı burada kıldıktan sonra da isim değişikliği geliyor:
Fethiye Camii.
Tam karşısında kule gibi minaresi olan bir cami, Ebulmenücehr Camii. 1099’da inşa edilmiş. Anadolu’daki ilk Türk İslam Camii budur, diyorlar.
Dumanlı Dağ’dan doğru fena esiyor.
Soğuk, bu kez sulu kar atıştırmaya başladı.
Kanyonun derinliklerinde bir köprü ve bir kilise kalıntısı. Çok eski zamanlarda İpek Yolugeçermiş bu köprünün üstünden...
İnşallah, Ani Harabeleri’ni bazı yerlerden bölen etrafındaki askeri bölgeler de kalkar, titiz ve yoğun bir restorasyonla burası olağanüstü bir kültür ve tarih hazinesi olarak tüm insanlığa en kısa zamanda açılır.
Kars Kalesi heyecan verici heybetiyle şehrin üzerinde yükseliyor.
Karşımızda Digor Dağları, karlı ve sisli tepeleriyle. “Teröristi meşhurdur abi” diyor kulağıma eğilip...
Aşağıda kırmızı damlarıyla Kafkas Üniversitesi’nin konservatuvar olmayı bekleyen Ruslardan kalma taş yapıları.
Önünden Kars Çayı akıyor.
Müzik için ideal bir yer. Ama bu haliyle hazin bir durumda. Öylesine kendi haline bırakılmış, sanki terk edilmiş.
Eski zamanlarda Rusların askeri garnizonuymuş. Sonra bizim askeriyenin olmuş. Komutan köşkünün önünde subay kasketli bir büst dikkatimi çekiyor:
Kars, Ardahan belkemiğimiz,
Boğazlar da
Boğazımızdır.
General Kazım Karabekir
1882 – 1948
YAKIN TARİHTEN BİR YAPRAK DAHA...
Rusların hem Çarlık döneminde, hem Stalin-Sovyet döneminde hiç vazgeçmedikleri talepleri ve soğuk savaş döneminde Türkiye’yi Amerika’yla NATO’ya iten gerçekler...
SANKİ İTTİHATÇILAR’DAN KURTULUŞ YOK BU TOPRAKLARDA
Buralarda başını nereye çevirsen, tarihten, uzak ya da yakın tarihten kurtulman mümkün değil. Kars ve çevresi bir açık hava müzesiyapılabilir ve tarihten barış adına dersler çıkartmak için büyük küçük herkesin ziyaretine açılır.
Allahüekber Dağları’na doğru yol alıyoruz. Sanki İttihatçılar’dan kurtuluş yok bu topraklarda. Birinci Dünya Savaşı, Enver Paşa ve Sarıkamış felaketi...
Uzaktan dağın yamacında çok zarif bir yapı. Çar İkinci Nikola’nın karısı Çariçe Katerina için yaptırdığı av köşkü. Kimine göre de, Çar’ın hem yazlık köşkü, hem de askeri komuta merkezi...
Çam ağaçlarının arasında, dağın eteklerinde, Allahüekber Dağları’na bakıyor.
2007 yılına kadar askeriyenin elinde depo olarak kullanılmış. Şimdi de Kültür Bakanlığı’nda...
Hali hazin, gerçekten acıklı.
Ruslardan kalma bir taş yapıda…
Heyecan var, akşama kaz yiyeceğiz.
“Kaz zamanı değil” diyor, “Daha kar tam inmedi. Kazın kursağına kar girmeden kaz kesilmez buralarda...”
Biliyoruz.
Ama tuzlanmış, yazın saklanmış kaz, üstelik tandırda pişiriliyor. Birazcık tuzlu olsa da, akşama Ocak Başı’nda iştahla yiyoruz, bulgur pilavı ve kayısı hoşafıyla.
Bu satırları, Ruslardan kalma bir taş yapıdan güzel bir butik otel haline getirilmiş Kar’s Oteli’ndeki odamda yazarken dışarıdan gürültüler geliyor.
Pencereden başımı uzatıyorum.
Bir film seti kurulmuş bizim sokakta. Mahsun Kırmızıgül’ün bir filmi çekiliyormuş.
Eğlence çıkmış çoluğa çocuğa, otelin önünde toplanmış seyrediyorlar merakla, heyecanla.
Ve tül perde gibi inmeye başlıyor kar, pazar sabahı…