Kars'a gitmek için farklı sebepler
Joost Lagendijk
26 Ocak 2011 Çarşamba 07:29
Kars'a bir kez gittim. 2005 ilkbaharında, hâlâ Avrupa Parlamentosu üyesiyken, Türkiye'nin kuzeydoğu bölgelerini keşfetmeye karar vermiştim.
Ülkenin bu kısımlarına dair daha çok şey bilmek ve bu uzak sınır bölgelerinde yaşayan insanların Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili ne düşündüğünü öğrenmekti amacım. Yanımda parlamentodaki asistanım Ali Yurttagül vardı. Seyahatimizi Trabzon'dan başlattık, Hopa ve Artvin'den geçip Kars'ta nihayete erdirdik. Orada bize Anadolu Kültür'den yakın dostumuz Osman Kavala da katıldı. Son durağın Kars olmasını istememin sebebi, Orhan Pamuk'un bu kentte geçen romanı 'Kar'ın üzerimde yarattığı etkiydi. Kitapta anlatılanları bir kez daha hatırlamaya çabalayarak caddeleri arşınladık ve Osmanlı ve Rus mimarisinden oluşan eşsiz bileşimin tadına vardık. Yerel sivil toplum örgütleriyle yaptığımız toplantıda başlıca vazifem Pamuk'u ve romanını, yazarın kentlerini her türden köktenciliğin yatağı olarak göstermesinden hoşlanmayan öfkeli Karslılara karşı savunmak oluverdi. Birçoğu bir roman ile bir seyahat rehberi arasındaki temel farkı kabullenmek istemiyordu. Kentten ayrılmadan önce Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ile görüştük. Başkan, Türkiye ve Ermenistan arasındaki kapalı sınırın açılmasına, bunun Kars ve civar bölgelerin yeniden canlanması açısından hayati önem taşıdığına dair kuvvetli argümanlar ortaya koydu. Ayrıca kent merkezinin hemen dışına inşa etmek istediği bir anıtın modelini de gösterdi. Üçümüz kibarlığı mümkün mertebe elden bırakmamaya çalışsak da, planlanan anıta, bilhassa militarist ve gösterişli unsurlarına yönelik olumsuz görüşlerimizi ifade etmekten kendimizi alamadık. Alibeyoğlu çekincelerimizi dikkate aldı ve biraz daha konuştuktan sonra, Ali ve Osman, başkana, ortak arkadaşları ve ünlü bir Türk heykeltıraş olan Mehmet Aksoy'la temasa geçmesini ve ondan başka bir heykel tasarlamasını istemesini önerdiler.
Bir yıl sonra Mehmet Aksoy'la İstanbul'daki stüdyosunda tanıştım. Yanımda Ali ve NTV'ye kısa süre önce Aksoy'la ilgili bir haber yapmış olan eşim de vardı. Aksoy'a Kars belediye başkanı ile temaslarından ne sonuç çıktığını sorduğumda bize Kars anıtı için önerdiği heykelin modelini gösterdi; ikiye bölünmüş bir insan figürüydü bu ve uzlaşma umudunu simgeleyecek devasa el üzerinde çoktan çalışmaya başladığını görebiliyorduk. O yıl sonunda, yerel MHP örgütünün itirazlarına rağmen Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun yeşil ışık yakmasının ardından heykelin yapımına başlanabildi. Bu anlattıklarım 2005 ve 2006 yıllarında oldu.
İki hafta önceyse, Başbakan'ın Kars ziyaretinin ardından Aksoy'un eserini bütün ülke öğrendi. Erdoğan yapımı durdurulan anıtı 'ucube', bir an önce yıkılması gereken bir 'çirkinlik' olarak niteledi.
2006-2011 arasında köprülerin altından çok sular geçti. Anıtın o mıntıkada yapılmasında ilk başta hiçbir sakınca görmeyen Erzurum'daki aynı kurul, Aksoy'un dostluk mesajını hiçe sayan ve heykeli Türkiye'den Ermenistan'a bir tür özür olarak sunan milliyetçiler tarafından iyice siyasileştirilmesi sonrası fikrini değiştirdi. 2006'daki belediye başkanı Alibeyoğlu AKP ile anlaşmazlığa düştü ve yerine aynı partiden daha muhafazakâr bir isim olan ve selefinin diktiği bütün heykelleri yok etmeyi adeta hayatının amacı haline getiren Nevzat Bozkuş geçti. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay durumu ve heykeli kurtarmaya çalıştı, fakat en azından şu an için, bazı tenkitçilere göre heykele karşı kuvvetli itirazı AKP'nin MHP'den milliyetçi seçmen kapmak yönündeki seçim stratejisine gayet denk düşen parti lideri tarafından sindirildi.
Umalım ki birkaç yıl içinde, yenilenen kent merkezi, Ermenistan'la açılan sınıra yakın eşsiz konumu ve iki komşu arasındaki yeni ilişkileri simgeleyen anıtı Kars'a gitmenin sebepleri olsun. Ve umalım ki o heykel oportünist siyasetçilerin bütün saldırılarına rağmen ayakta kalabilsin ve o siyasetçiler de bir demokraside şahsi beğenilerinin ehemmiyeti olmadığını ve heykel yıkmanın Afganistan'daki Taliban'a bırakılması gerektiğini idrak eder hale gelsin.