Gazetekars

“Köy Enstitüleri” Üzerine Söyleşi

Muzaffer Hatunoğlu İle “Köy Enstitüleri” Üzerine Söyleşi...

28 Ocak 2014 Salı 09:52

“Köy Enstitüleri” Üzerine Söyleşi

Şevket Kaan Gündoğdu

Köy Enstitüleri, eğitim tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Savaştan yeni çıkmış ve nüfusunun büyük bir kısmı köylerde yaşayan ülkemiz için aşılması gereken önemli şeylerden biride o dönem için eğitimdir. İşte bu noktada Köy Enstitüleri, Türk köylüsünü hem ekonomik alanda hem de eğitim alanında istenilen seviyeye getirmek için büyük bir şans olmuştur. Yoksul ve eğitimsiz kalmış Anadolu köyleri, Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin görevli gitmesinden sonra hızla büyük gelişmelere sahne olmuştur. Köy Enstitüleriyle ilgili yaklaşık iki yıldır sürdürdüğümüz söyleşi çalışmalarımızdan birini de, Kars’ın Hacıveli köyünden olup Kars Cılavuz Köy Enstitüsü mezunu olan Emekli Öğretmen Muzaffer Hatunoğlu ile yaptık. Bu yapmış olduğumuz söyleşimizi okurlarımızla paylaşıyorum. 

Sayın Hatunoğlu, söyleşimize başlamadan önce bize kendinizi tanıtır mısınız?

Aslen Kars’ın Hacıveli köyünden olup, 1930 yılında babamın Jandarma Yüzbaşısı olarak görev yaptığı Erzincan’ın Refahiye ilçesinde doğdum. Babam emekli olduktan sonra, 1933 yılında tekrar dede köyümüze geri dönerek orada çiftçilikle uğraşmaya başladık. Hacıveli köyünde başladığım ilkokul eğitimimi 1944 yılında tamamladım. Ardından Erzincan Askeri Okulu’na kayıt olduysam da, kısa bir süre sonra oradan ayrılarak Kars Cılavuz Köy Enstitüsü’ne başladım. Buradan 1951 yılında mezun oldum. 1952 yılında kendi köyümde göreve başlayarak, 2 yıl orada öğretmenlik ve müdürlük yaptım. 1954 yılında Erzurum’un Köprüköy ilçesine atandım. Buradan, tekrar Kars’a gelerek, 2 yıl Savaş İlkokulu Müdürü olarak görev yaptım. Daha sonra Cılavuz Öğretmen Okulu’na müdür olarak atandım. Cılavuz’daki görevimden sonra askere gittim ve askerlik sonrası, 1961 yılında Bursa’ya atamam oldu. İnkılap İlkokulu’nda 2 yıl görev yaptıktan sonra Bursa Rehberlik Araştırma Merkezi’nde göreve başladım. Bu arada Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde lisans eğitimi tamamladım. 1997 yılında emekli oldum. Evliyim ve Bursa’da yaşamaya devam ediyorum. 

Ailenizden ve köyünüzden bahseder misiniz?

Ailemiz Hatunoğulları, İskit-Saka Türklerinin bir boyu olarak Kafkas eteklerine inip Kars’a ve Aras Nehri dolaylarına yerleşmiş, büyük bir ailedir. Hatunoğulları’na ad veren kadın ve onun kocası, kalabalık bir oymakla Kırım’dan Kars’a, Toktamış Han ordusuyla beraber gelmiş. Büyük Timur İmparatorluğu kurucusu Aksak Timur, Kars ve çevresini aldıktan sonra, aile büyüklerimiz karşı geldiği için, soyları kesilsin diye tüm erkek çocuklarını öldürmüş. Beğ olarak bilinen büyük dedemizde öldürülünce, hamile olan eşi Trabzon’a kaçmış. Sonradan bütün oymağı onu baş tacı edip, yöneticileri olarak kabul etmiş. Bu ninemizin, oğluna da, babasız büyüdüğü için Hatunoğlu denmiş. Bu ninemiz, uzun süre kale yöneticiliği yapmış. Daha sonra çocuğu yönetimi eline almış. Soyadı kanunundan önce ailemize, Hatunoğulları denilse de, soyadı kanununda zadeler, oğlu, oğulları gibi ekleri kaldırılınca, babam Erzurum doğumlu olduğu için Erzurumlu soyadını almış. 1950’de Demokrat Parti, tekrar zadeler, oğlu, oğulları eklerinin kullanımını geri getirince, tekrar Hatunoğlu soyadını aldım. Dedem Şakir Bey, Kars ve civarında çiftçilik yapıyormuş. Erzincan Jandarma Komutanı olan babam Behlül Bey, Erzurum Kongresi sonrasında Erzurum’dan Erzincan’a kadar Atatürk’e yaverlik etmiş. Kurtuluş Savaşı’nda savaşmış. Atatürk, Bursa’nın Mudanya ilçesinin kaymakamlığına gelmesini istese de, o Kars’a dönüp çiftlik kurmuş. Hayvancılık ile uğraşmaya başlamış. Köyde, ondan başka aydın sayılabilecek kişi yoktu. Babam, 1942 yılından sonra iki dönem Kars İl Encümen Azalığında da bulundu. II. Dünya Savaşı’ndan önce, Rusya her an savaş açabilir diye, geceleri stratejiler görüşülürdü. Babam Behlül Bey’den görüş alınmak için toplantılara çağrılırdı. O dönemde babam hep, “Ah bir 20 milyon olsak” derdi. Nüfus çok azdı. Babam köye okul yaptırdı. Cumhuriyetin kazanımlarını, inkılapları, köyde uygulatmak için çalışırdı. Annem Saltanat Hanım ise, eski geleneklerini sürdürürdü. Köy Enstitüleri’nin açılmasını bütün modernleşme atılımlarını desteklediği gibi destekleyen babama, Kars Valisi itiraz etti. “Çok müdafaa ediyorsun. Yoksa çocuğunu mu okutacaksın?” dedi. Bunun üzerine, Erzincan Askeri Okulu’nda okuyan beni, oradan alarak Cılavuz Köy Enstitüsü’ne gönderdi.

Ailemizin, büyük bir çoğunluğunun halen yaşadığı 350 hanelik Haciveli köyü, 1920’den sonra Gürcistan’ın Borçalı bölgesinden gelen Terekeme adı verilen Türk boyundandı. Çok saygı değer insanlar. Halen, onların torunları ile irtibat halindeyiz. Çünkü abimin çocukları da aynı köyde yaşamaktadır. 

Cılavuz Köy Enstitüsü’nün kuruluşuyla ilgili bilgi verir misiniz?

Tüm yurtta okuma-yazma seferberliği ilan edilmişti. Gündüz işe giden yetişkinler için gece okullar açıldı. Bu okullar da, okuma yazma bilmeyenlere okuma-yazma öğretiliyordu. Askerliği çavuş olarak yapanlar arasından terhis olduktan sonra eğitmenlik için seçim yapıldı. Seçilenler Eğitmen Kursu’nda 6 aylık kurstan sonra mezun oldular ve köylerdeki okuma-yazma seferberliğine bizzat katıldılar. Bunlar, 3. sınıfa kadar okutuyorlardı. Bu kişilerin, okuma-yazma seferberliğinde çok büyük emekleri vardır. Kendilerini saygı ile anıyorum. Her aile cebinde bir torba, içerisinde adını soyadını belirten mühür vardı. İmza yerine o mühürü kullanırdılar. Ben bu olayları bizzat yaşadım. Bu eğitmenlerin yetiştiği Eğitmen Kursları, daha sonra Köy Enstitüleri’ne çevirdiler. Cılavuz Köy Enstitüsü’nün olduğu binalarda da, ilk olarak 1939 yılında Eğitmen Kursu olarak açıldı. Daha sonra, aynı binalar Köy Enstitüsü olarak hizmet etmeye devam etti. İlk mezunlarını da 1943-1944 öğretim yılında vermiştir. 

Cılavuz’da ilk kimlerle tanıştınız ve orasıyla ilgili ilk izlenimleriniz nelerdi?

Cılavuz’a ilk gittiğim zaman beni etkileyen, okul öğrencilerinin tek tip elbise ve postal giymeleri idi. İlk tanıştığım kişiler, benden birkaç ay önce kaydını yaptırmış, tanıdık simalardı. Bana çok yardımcı oldular. İlk işleri, ambar memurunu bularak, yatak ve yatak takımları almaktı. Ambar memurunda pusula vardı. Çünkü yatacağım şilte ot ile doldurulacaktı ki, gece üzerinde yatayım. Bu durum çok hoşuma gitmişti.

Cılavuz’da okuyan bir öğrencinin, günlük programını anlatır mısınız?

Öğrenciler, sabah 06.00’da zil sesi ile uyanır, talebe başkanı yatakhaneleri gezer ve herkes en geç yarım saatte yatakhanelerini terk ederdi. Herkes, yataklarını tertemiz düzeltir, havlularını yerlerine koyarlardı. Saat 06.30’da tüm okul spor sahasında toplanır, sportif hareketlere başlanırdı. Daha sonra, yemekhaneye sıra ile girilirdi. Beşer kişi karşılıklı geçerek, toplamda 10 kişi bir masada otururdu. Günlük kahvaltı zeytin, peynir, 250 gr. ekmek ve bir kupa çay verilirdi. Mütala zili ile sınıflara girilirdi. Sınıfta 40 dk. mütala yapılırdı. Kültür dersi olanlar 08.00’de derse başlardı. İş eğitimi dersi olanlar atölye öğretmenleri ile beraber atölyelerde iş eğitimine başlarlardı.

Cılavuz Köy Enstitüsü’ndeki eğitim programını anlatır mısınız?

Köy Enstitüleri’nde eğitim programı, iş eğitimi ve kültür eğitimi olmak üzere ikiye ayrılırdı. Umumiyetle ders programına göre hareket edilirdi. İş eğitimi, iş prensiplerine göre, kültür eğitimi de, o günkü eğitim programına göre yapılırdı. 

Cılavuz Köy Enstitüsü’ndeki spor etkinlikleri hakkında bilgi verir misiniz?

Köy Enstitüleri’nde spor etkinlikleri ön plandaydı. Günün şartlarına göre yapılırdı. Beden eğitimi dersleri, beden eğitimi öğretmeni tarafından bahçede yapılırdı. Yine beden eğitimi öğretmenimiz, 19 Mayıs hazırlıkları yaptırırdı. Çünkü 19 Mayıs’ta 700 kişi, Kars’a spor yapmaya giderdik. Kars’a okuldan bir gün önce 700 kişi yürüyerek giderdik. Kars’ın girişinde Tellal Hasan bizi karşılardı. Cılavuz geldi diye, bağırırdı. Bağıra bağıra en önümüzde giderdi. Bize, yürüyüş halinde İsmetpaşa İlkokulu’na varırdık. Okul önceden hazırlanırdı. Gece olunca, battaniyemizi örtünerek okulda yatardık. Sabahleyin kalkar, hazırlık bittikten sonra flamalar önde yürüyüş halinde spor yapılacak meydana gelirdi. Bütün halk, bizi izlemeye gelirdi. Mağazalar dahi o gün kapanırdı. Onlarda bizi seyretmeye gelirlerdi. 

Eğitim gördüğünüz dönemde, enstitünüze önemli ziyaretler oldu mu? Buz ziyaretlerden hatırlayabildiklerinizi anlatır mısınız?

Bende önce, Sayın İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel, Hakkı Tonguç gibi büyüklerin Cılavuz Köy Enstitüsü’nü ziyaret ettiğini duydum. Benim zamanımda, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Kars Valisi başta olmak üzere tüm protokol enstitüye gelir ve bizim gösterilerimizi seyrederlerdi. 

Enstitüde öğrendiğiniz müzik aleti hangisiydi? Eğitimi nasıl yapılırdı?

Enstitüde müzik dersleri çok mükemmel yapılırdı. Herkesin kabiliyetine göre piyano, mandolin, keman, cümbüş gibi çalgı aletleri öğretilirdi. Ben, ise mandolin öğrendim. 

Cılavuz Köy Enstitüsü’ndeki öğretmen-öğrenci ilişkisi nasıldı?

Okuduğumuz dönemdeki eğitim kadrosundaki bayan öğretmenlerimiz bir anne, abla şefkati ile bize yaklaşırdı. Erkek öğretmenler ise biz gençlere bir abi, bir baba şefkatinde yaklaşırdılar. İş ve kültür eğitimi bu nedenden olayı oldukça verimli geçer, eğitimimizi mükemmel yürütürdük. 

Cılavuz Köy Enstitüsü’ndeki kütüphaneyi anlatır mısınız?

Büyük bir kütüphanemiz vardı. En önde gelen hayat ansiklopedileri vardı Bütün aradıklarımızı orada bulurduk. Seviyelere ayrılmış olarak kitap seçkileri vardı. Okuma yerleri vardı. İsteyen kütüphanede sessizce kitabını okuyabilirdi. Günlük mahalli dergi, gazete gelirdi. Ama günü geçmiş olan umumi gazetelerde gelirdi. Okulun otobüsü gidip alırdı. 

Cılavuz Köy Enstitüsü olarak çevre köylerle ilişkileriniz var mıydı?

Çevre köylerle ilişkilerimiz olurdu. Spor yapardık beraber. Maç yapmaya giderdik. 23 Nisan törenlerinde, çevre köylerden hep gelirlerdi, beraber kutlardık. Öğrenciler arasında kaynaşmalar sağlanırdı. Yürüyüşler, oyunlar yapılırdı. Davul-zurna eşliğinde ayrılırdık. 

Cılavuz’dan mezun olduğunuz günü hatırlıyor musunuz? Sizlere mezuniyetten sonra neler verildi?

Tüm mezunlar ve öğretmenler okul sahasında toplandı. Rahmetle anacağım,Enstitü Müdürümüz Nazım Esen bir konuşma yaparak, “Arkadaşlar, bugünden itibaren öğretmenlik unvanını aldınız, artık öğretmensiniz” sözlerini hala anımsamaktayım.  Büyük bir alkışla, cevap verdik. Bizden önce, mezun olanlara ziraat araçları ve eğitim gördüğü sanat koluyla ilgili araçlarda verilmiş. Ama bizim mezun olduğumuz dönemde, bu araçların verilmesi kanunu kaldırılmıştı. Ben bu nedenden dolayı hiçbir araç almadım. 

Cılavuz’da eğitim gören öğrenciler mezun olduklarında hangi becerilere sahip olurlardı?

Köy Enstitüleri, iş prensibine göre kurulduğu için, öğrenciler iş derslerinde kendi becerilerine göre sınıflara ayrılır. Okulda, öğrenciler becerilerine göre sınıflara ayrılır. İş derslerinde ayrı kümelere giderek becerilerini geliştirirdi. Bu beceriler içerisinde, marangozluk, demircilik, sıvacılık, terzilik gibi sanat kolları vardı. Mezun olduklarında, iş eğitimi gördükleri malzemeler kendilerine verilirdi. Bu malzemeler, tayin oldukları okulun demirbaşına kaydı yapılırdı. 

Cılavuz Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra nerelerde görev yaptınız?

Cılavuz Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra, kendi köyüm olan Kars’ın Hacıveli köyünde çalıştım. Köyümde görevlendirildiğimde, her zaman rahmetle andığım Köy Enstitüsünün ilk mezunlarından olan Mecit Yıldırım her yönü ile bana büyük ağabeylik ve rehberlik yaptı. Daha sonra, Erzurum Köprüköy’de 2 yıl görev yaptım. Oradaki görevimden, Kars’taki Savaş İlkokulu’na müdür olarak atandım. Cılavuz Köy Enstitüsü Uygulama Okulu’nun müdürlüğünü de yaptıktan sonra Bursa Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne seçildim ve oradan emekli oldum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’nden eğitim ön lisans diploması aldım. Bunun ardından, Rehberlik Araştırma Merkezi’nde çalışmaya geri döndüm. Yaş haddinden 5 yıl sonra tekrar çalışmayı bıraktım. 

Eşiniz Nebahat Hanım’da, Cılavuz Köy Enstitüsü mezunu bir eğitimci. Kendisiyle orada mı tanıştınız?

Hayır, kendisiyle Cılavuz Köy Enstitüsü’nde tanışmadık. Nebahat Hanım, daha önceden tanıdığım bir kişi idi. Mezun olduktan sonra 1954’te evlendik. 

Öğretmen örgütlerinde yer aldınız mı? Neler yaptınız?

Türkiye Öğretmenler Sendikası’nda yer aldım. 1967-1968 tarihleri arasında bu sendikada saymanlık görevinde bulundum. 

Köy Enstitülerinin kapatılış sebebi nedir?

Köy Enstitüsünde herkes eşitti. Ağa, köylü çocuğu farkı yoktu. Hatta fakir çocuklara daha çok önem bile verilirdi. Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin gittikleri köylerin kültürel ve eğitim seviyesini yükseltince ve başka beceriler kazanınca para kazanmak için tarım dışında çalışmaya başladılar. Bunun akabinde çiftlik ağaları tarım işçisi bulamamaya başladı ve Demokrat Parti iktidarına yapılan baskılarla Köy Enstitüleri kapatıldı. 

Köy Enstitüleri ile günümüzün Eğitim Fakülteleri’ni karşılaştırırsak, bu konuda neler söylersiniz?

Köy Enstitüleri bir ekoldü. Köy Enstitüleri, o günün şartlarına göre görevlerini üstün başarı ile yapmıştır. Köy Enstitüleri, iş eğitimine göre kurulmuş, her yönlü olan ve o şekilde yetişen bireyler çıkarmıştı. Mesela, okulun her hangi bir yerinde sıva dökülürse, öğrenciler hemen gidip tamir ederlerdi. Böylece her işlerini, kendileri yapmayı öğrenmişlerdi. Becerileri sadece eğitim, kültür yönünde değil, hayatın... 

Bu güzel söyleşi için size teşekkür ediyorum.

Ben teşekkür ederim. Beni o güzel günlere götürdünüz. Sağ olun.

muzaffer-hatunoglu-ile-esi-.jpg

Facebook'la Yorumla
Yorum Yap
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER