Macit de “VIŞ” dedi
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Sosyal, Ekonomik ve Siyasal İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nadim Macit, Türk Eğitim-Sen Kars Şubesinin daveti üzerine geldiği Kars’ta verdiği ”İslam Anlayışımız ve Siyasal İslam” konulu kon
30 Mart 2014 Pazar 18:02

Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Sosyal, Ekonomik ve Siyasal İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nadim Macit, Türk Eğitim-Sen Kars Şubesinin daveti üzerine geldiği Kars’ta verdiği ”İslam Anlayışımız ve Siyasal İslam” konulu konferansında önemli konulara değindi.
SÖZÜMÜZÜN NİTELİĞİ DÜNYAMIZIN NİTELİĞİNİ GÖSTERİR
Halk Eğitim Merkezi Çok Amaçlı Salonu’nda, Türk Eğitim-Sen Şube Teşkilat Sekreteri Ali Murat Namlı’nın sunduğu programda konuşan Macit, “İnsan dünya ya sözler kurar. Söz düştüğü zaman her şey düşer. Söz düşerse onur düşer, izzet düşer, akıl düşer ve namus düşer. Sözümü her şeyimizdir. Sözümüz varsa dünyamız vardır. Sözümüzün niteliği dünyamızın niteliğini gösterir. Sözümüzün niteliği aynı zamanda bizim kim olduğumuzu gösterir. Onun için bu akşam sözümüzün olduğu, sözümüze sahip çıktığımız ve sözümüze sahip olduğumuzu göstermek için buradayız.” dedi.
BİZ SİYASETİ MESLEK OLARAK YABANCI BULUYORUZ
Sözün ne zaman ve ne şekilde kullanılması gerektiğinin önemine de değinen Macit, “Ama bazen söz söylersin zamanı geçmiştir. Bir anlamı kalmaz. Bazen söz söylersin henüz vakti gelmemiştir. Yine bir anlamı kalmaz. Ama bazen öyle vakitler olur ki söz söylersiniz o söz anıt gibi olur. Selami Süreyya sözlerin anıt gibi durduğu zamanlara gönderme yapar. Sesinde ne var biliyor musunuz? Söyleyemediği sözcükler var. Küçücük şeyler belki ama günün bu saatinde anıt gibi dururlar. Sesinde söylenmemiş sözler var. Söylenmemiş sözcükleri bugün söylemektir. Umuyorum ki bu sözleri söylediğimizde bu sözlerde anıt gibi olacaklar. Çünkü söz söylemenin tam zamanıdır. Özellikle konum zaman olarak insan amacımızdan bahsetmemiz gerekiyor. Ve ardından siyasal İslam’ın ne olduğunu tabular çerçevesinde felsefe olmadan tabular olmadan, tabular çerçevesini ortaya koymamız gerekiyor. Bu konuda rahmetli Erol Güngör ile bir giriş yapmak gerekiyor. Ve rahmetli Erol Güngör insanın bugünkü meseleleri arasında ki meseleler şöyledir. İncelediğimiz meseleler arasında siyasi konular yoktur. Biz siyaseti meslek olarak yabancı bulduğumuz gibi insan havasının öncelikle siyasi hava olduğuna inanmıyoruz. Yani insan bir siyasi hava değildir.” diye konuştu.
KURANIN EN TEMEL AMACI AHLAKLI BİR TOPLUM OLUŞTURMAKTIR
Kur’an-ı Kerim’in temel amacını ele alan Macit, “Siyaset, insan siyasetinin sınırlarına sığmaz. Kaldı ki eğer İslam’ı akıl çerçevesinde bir siyasi akıldan bahsedilecekse onun değerleri de çok farklıdır. Yine Erol Güngör’den devam edelim. Müslüman’a yeni bir medeniyet kurmak bu ise her şeyden önce fikir ve sanat alanında yoğun gayret sarf etmekle mümkündür. Eğer Müslümanlar bir medeniyet kuracaklarsa medeniyet kurmanın yolu benim ifademle dünya da olmanın yolu felsefeden, düşünceden, sanattan, estetikten, ahlaktan geçer. Çünkü Kur’an-ın en temel amacı ahlaklı bir toplum oluşturmaktır. Ahlaklı olmak için ya da İslam’ın esaslara riayet etmek için İslam devleti kurulması lazım. Bu yoksa ahlaklı olmaya gerek yoktur şeklinde ki iddia Türkiye’de siyasi İslamcıların “üfürükten teyarre selam söyle o yâre” cinsindendir. Hiçbir gerçekliği yoktur.” şeklinde konuştu.
BİAT’I İYİ ANLAMAK GEREK
Biat kelimesinin iyi anlaşılması gerektiğine de değinen Macit, “Biat kelimesi müşareket ifade eder. Yani karşılıklığı ifade eder. Hz. Muhammet (SAV) sadece söz alan değil söz verendir. Biat hem söz almak hem söz vermektir. Tek taraflı bir otoriter mantığın ürettiği bir kavram değildir. Onun için bugün Türkiye’de din denildiği zaman kimyası bozulan çevrelerin yalakaları üzerinden birilerine yüklemeleri doğru değildir. Birilerine yüklenilecekse bunun amacı biat kavramı değildir. Biat kavramı anlamlı bir kavramdır.”
DEVLETİN ÖNÜNE İSLAM GELMEZ
Macit, Tarihte Devletin önüne İslam’ın geldiğinin görülmediğini de ise şu sözlerle dile getirdi:
“Abbasi Devleti, Tolunoğlulları, Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti, Mısır, Tunus, Pakistan İslam kavramı hiçbir zaman devletin önüne getirilemedi. Hele Kur’an hiç getirilememiştir. Dolayısıyla İslam’ı devletle ifade etmek yoktur. Devlet sosyolojik, tarihsel, örgütsel bir yapıdır. İkisini bir araya getirmek fareyle kekliği bir araya getirmek gibi bir şeydir. Bunlar ayrı şeylerdir. Ama Türkiye’de bunu birisi yapıp ondan sonra da ‘ardından İslam devleti olacak ki tam kriterlere uyacaksınız’ şeklinde ki iddia doğru değildir.
ŞİRK DEMEK ALLAH’I İNKÂR ETMEK DEĞİLDİR
Tekrar Biat kelimesine dönen Macit, “Hz. Muhammet (SAV) biat aldığında diyor ki; Allah’a ortak koşmayacaksınız. Türkiye’de zannediliyor ki şirk dinsizliktir. Mesela böyle olmadığını nereden anlıyoruz? Kuranı Kerim Hz. Muhammet (SAV)’in diliyle şöyle diyor. ‘Müşriklere desen ki yerleri ve gökleri kim yarattı? Onlar diyecekler ki; elbette Allah yarattı. Yerden bitkiyi kim çıkarttı, gökten suyu kim indirdi desen; elbette Allah diyecekler.’ Şirk demek Allah’ı inkâr etmek değildir. Şirk dine karşı din üretmektir. İslam’a karşı İslamlığı üretmektir. Şirk budur. Yoksa dinsizlik imansızlık demek değildir. Peki, ne diyor? Diyor ki; birinci husus Allah’a ortak koşmayacaksın. Yani ‘benim liderim olan sıfatları kendisinde topluyor’ demeyeceksin. Desen şirktir. İkinci husus çok enteresandır. İkinci husus bak ne diyor? Hırsızlık yapmayacaksın. Yürütüp yürütülüp ondan sonra aktarıp ondan sonra sebebi Müslümanlığa geçirmek yoktur. Kimse bunu yutmaz. Birileri yutarsa biliniz ki onlar sizin yanaşmalarınızdır. Bu ülkede onurlu Müslümanlarda var. Demek ki neymiş? Hırsızlık yapmayacaksın. Zina yapmayacaksınız. Hiçbir ayırım yapmadan söylüyorum. Zina yapmayacaksın. Çocuklarını öldürmeyeceksin. Fitne fesat çıkartıp milletin huzurunu piyasaya sürüp öldürmeyeceksin. Birbirine iftira etmeyeceksin. Siyasetten bir araya gelip bir hizmet cemaatini Türkiye’nin dış dünyaya açılan yüzü diyorsun. Sen söylüyorsun, öbürü söylüyor, bakan söylüyor, gazeteci söylüyor her kes söylüyor. Neymiş efendim? Türkiye’nin dışa açılan yüzüdür. Nasıl yüzü, gülen yüzü, aydınlık yüzüdür. Dünya da bizi temsil eden yüz sen diyorsun ben demiyorum ki kardeşim. Ondan sonra kader diyorsun. Bu defa örgüt diyorsun ki; ey millet dershanelere adam gönderme. Millette zannediyor ki bu kavga iyi bir kavga. Dün bu iki kesimin bir araya gelmesinin nedeni siyasettir, bugün kavganın nedeni de siyasettir. Din bu değildir. Siyasettir.” dedi.
DİN NESNELDİR
Macit daha sonra şunları söyledi:
“Din nesneldir. Din hakikattir. Hakikatin peşindedir. Siyaseti dinle özdeşleştirdiği zaman o zamana da siyasette hakikatin bir kulvarı olur. Dolayısıyla eğer siyaseti din gibi telaki edersen, ikisini özdeşleştirirsen o zaman siyaseten alıştığı zaman dinin teravileriyle konuşurun. Çünkü eğer din dilini siyasetin dili yaparsan o zaman vahşi ihtilaf olur. Vahşi ihtilaf ne demektir. Vahşi ihtilaf ayrıştığı zaman ipe sapa gelmez en ağır ifadelerle insanları tanımlamaktır, aşağılamaktır. Bugün yaşanan aynen budur. Bugün yaşananın adı İslam pazarında vahşi itiraftır sebebi siyasettir, din ihmalleridir.
KİMSE KİMSEYİ DİNDARLIK ÇERÇEVESİNDE ÖLÇEMEZ
Bir şey İslam’ın ne olduğunu test etmekse birey düzeyinde, toplum düzeyinde, devlet düzeyinde, millet düzeyinde İslam’ın hassasiyetleri nasıl test edebilirsiniz? Bunun bir ölçüsü yok. Ama bir takım çizgiler var. Ana çizgiler var. Kimse kimseyi dindarlık çerçevesinde ölçemez. Ama belli ana çizgiler vardır. Bu ana çizgiler nedir? Bu ana çizgilerin en iyi kanunu hukuktur ve insanın temel hak ve özgürlükleridir. Eğer bir yerden hak ve hukuk varsa insanların temek hak ve hürriyetleri korunuyorsa hukuk çerçevesinde insana bir değer veriyorsa, insanı insan anlamında mülkün edinme hakkı, akli yani felsefi fikri hakkı, söz hakkı, inanma hakkı, bugün daha genişlediğimiz zaman yargılanma hakkı, hukuk karşısında eşit olma hakkı bunarlın korunduğu yer kişisel haktır.
BİR YERDE HUKUK KORUNUYORSA O YERDE HZ. MUHAMMET (SAV)’İN NEFESİ VARDIR
Türkiye’de yine hukuk dendiği zaman insanın bazı esasları demektir. Hayır. Hukuk dediğiniz zaman bir milletin bütün örfü, töresi, tarihsel dönemden geçmiş, denenmiş sınanmış hukuki esaslar, insanın temel meselelerinin aykırı olmadığı müddetçe İslam’dır. Buna uymak zorundayız. Bir yerde hukuk korunuyorsa o yerde Hz. Muhammet (SAV)’in nefesi vardır. İslam’ın ruhu oradadır. Kuranın ruhu oradadır. Bir yer izafet düzeyinde insan ilişkilerinde olsun, isterse bireyden topluma, toplumdan bireye yönelik olsun, toplumlar arasında olsun, devlet toplum arasında olsun, toplum devlet arsında olsun hukuk varsa orada İslam’ın ruhu vardır. Eğer ki orada hukuk yoksa orada İslam’dan bahsetmek ‘üfürükten teyyare selam söyle o yâre’ cinsindendir. Bu nokta da kurandan, sünnetten bir sürü şey okuyabilirim. Ama önemli olan pratiktir. Pratikten konuşmak daha iyidir. Mesela kendi geleneğimize bakın. Pratikten hareket edelim. Kutadgu Bilig’te Kün Tokdi adalet ve hukuku şöyle tanımlar: Taht üçayak üzerinedir. Hiçbir taradı eğilmez. Hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır bunun altını çiziyorum. Bunu ezber yapmamız lazım. Hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır. Yani bir yöneticinin sözü ve hareketi herkes için aynıdır.
HERKES HUKUKTA EŞİTTİR
Ben işleri doğrulukla hallederim. İnsanları kul olarak ayırmam. İnsanları benim taraftarım olma şeklinde ayırmam. Zengin ve fakir olarak ayırma. Devrileri bıçak gibi keser atarım. Hak arayan kimsenin işini uzatmam. Zulme uygulayarak kapıma gelen ve adaleti bulan kimse benden hoşnut olarak ayrılır. Benim sertliğim zalimler içindir. Hukuk açısından herkes eşittir. Demokrasi var mı orada? Yok. Saltanatlın olduğu yerde bile Yunus ne diyor? Bir takım sabitelere kendisini bağlıyor. Bu metinin duvarlara asarsak ve Türkiye’de birilerine okutsak ne der? Bu ileri demokrasi üstünü kapat Kutadgu Bilig Kül Togdi deme ileri demokrasi budur işte. Ama ileri demokrasi denilen bir süreçte bunların tümünün saptırıldığını görüyoruz. Hz. Ebubekir halife olarak seçiliyor değil mi? insanların huzuruna geçiyor ne diyor? Diyor ki ey insanlar; benim halife olarak seçilmem sizin içinizde en iyi olduğum anlamına gelmez. Yani ben sizin en iyiniz olduğum için halife değilim. Ben Kur’anın esaslarının ve sünnettin esaslarını riayet ettiği müddetçe bana itaat ediniz. Eğer isyan edersem bunlardan ayırırsam beni düzeltiniz. Üzerini örtünüz demiyorum. Saparsam diyor düzeltin diyor. Ama şu daha önemli. Son havadis böyle zihnimizde tutmamız lazım, bir yerlere yazmamız lazım. Diyor ki; sizi en zayıfınız hakkını alıncaya kadar benim nazarımda en üstündür. Sizin en güçlünüz hakkı teslim edinceye kadar benim nazarımda en zayıftır. Ne demek yani? Herkes hukukta eşittir, burada taraftar yoktur, yandaşları yoktur, zenginlik fakirlik yoktur. Herkes hukukta eşittir. İslam budur. Bunun dışına çıktığın zaman ne İslam’ın platine uyarsın ne de kuranın ruhuna uyarsın.
MÜSLÜMAN HESAP SORAN İNSANDIR
bir milletin sermayesi milli sermaye belli kişilerin elinde dolanan devlet olmasın. Olursa ne olur? Zulüm olur. Türkiye’de ki dağılma bakın. Türkiye’nin en fazla kar eden kurumları vardır. Ondan sonra 780 lira asgari ücretle geçinenlere bakın, ondan sonra memurlara bakın ondan sonra onun adını siz söyleyin. Şimdi İslam dediğiniz zaman eğer sizde liberal kapitalist sistemi gibi elitist, seçici, iktisadi manada hükümran bir yapı üretiyorsanız orada en azından İslam’ın hassasiyeti olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki, yasak ve demokraside ne söyleyebiliriz? Yine bir örnekten hareket edelim. Madem konu İslam, maden yönetici, madem siyasetçi örneğimiz şu olsun. Hz. Ömer halife seçildiğinde o da bir gün hutbeye çıkar “ey müminler beni dinleyiniz” dediğinde mescitten bir sahabe kalkar der ki; “ya emir el müminin seni dinlemiyoruz.” Der ki; “niçin dinlemiyorsunuz?” der ki; “biz savaşa girdik. Savaştan ganimet düştü, ganimetten de hepimize birer parça kumaş düştü. Bu kumaştan bize birer elbise çıkmadı. Ama senin sırtında elbise görüyoruz. Bunun hesabını vermelisin.” Hz. Ömer diyor ki; “ Abdullah oğlu Abdullah kalk izah et.” Oğlu Abdullah kalkıp diyor ki; “ bende katıldım. Bana da bir parça düştü. İkisini birleştirdik. Babama bir elbise çıktı.” Peki diyor ki, “şahidiniz var mı?” Diyorlar ki; “felan da şahittir.” O da kalkıyor. Şahitlik yapıyor. Ondan sonra diyor ki; “ya Emirel müminin şimdi konuş. Seni dinliyoruz ve itaat ediyoruz. Bu tablodan ne çıkartacağız? Bir Müslüman koyun değildir. Müslüman hesap soran insandır. Yanlışın hesabını sormayan, itiraz etmeyen, sinesine çeken bir insan Müslüman hassasiyetini taşımıyor demektir. Bakın Müslüman kalkıyor bir elbisesinin hesabını soruyor. Dinlenemiyor. Bu bir hassasiyet bunun çok örneği var. Eğer İslam bir medeniyet kurduysa tarihte bir Selçuklu medeniyeti bir Osmanlı medeniyeti kurulduysa bu ruh üzerine kuruldu. Bu ruh olmadığı yerde medeniyet olmaz. İslam’ın hassasiyeti olacaksa bunu pratikle göstereceksiniz. Demek ki Müslüman hesap soruyor. Peki, hesap soran Müslüman’ın olabilmesi için ne olması lazım. Onu Nurettin Topçu ile cevaplandıralım. Rahmetli Nurettin topçu der ki; Müslüman şahsiyettir. Şahsiyet ise müstakil hareket etme yeterliliğine sahip insandır.
BİZİM ERZURUMLU HATUNLAR BÖYLE ACAYİP VE KARA BİR ŞEY GÖRDÜĞÜ ZAMAN “VIŞ” DER
Yani aklını kimsenin cebine koymayacaksın. Türkiye’de Müslüman adına aklını başkalarının cebine koyan hatta öyle tipler var ki. Mesela evleniyor. Evleneceği kızı tercih edemiyor. Birisi tercih ediyor. Onunla evlen diyor onunla evleniyor. Çocuğu oluyor. İsim koyamıyor. Kendisi koyuyor. Bir adam düşün ki; çocuğu oluyor çocuğuna isim koyamıyor, evlenecek hanımını seçemiyorsa bu adam İslam’ın üzerine yüktür. Çünkü bu reşit olamamıştır. Aklı başında insan müstakil hareket etme yeteneğine sahip olan insandır. Tercih yapabilen bir insandır. Bir insan tercih yapamıyorsa iradesi yoktur. İradesi olmayanın ahlakı olmaz. Bu Türkiye öyle bir ülke ki bir adam kalkıyor bir şehirde. Diyor ki; “rüya gördüm.” Ne gördün? “gördüm ki; peygamberimiz dedi ki ‘falan partiye oy ver.’ Ve bir yayılıyor. Bütün birlikler ona oy veriyor. Adamın oy verme yeteneği yok. İradesi yok. Bu nasıl yanlışı düzeltecek, nasıl yanlışa hayır diyecek? Müslüman iradesi olacak ki yanlışa hayır diyebilsin. Siz şuan da Türkiye’de Müslüman’ım diyen insanların hayır dediğini duyuyor musunuz? Şuan da tam da manzaraya bakın. Her gün bir şey çıkıyor. İnsanların tüylerini ürperten şeyler. Ama Türkiye’de bırakın halkı, din gruplarını geçtik. 110 tane bunlar toplanıyor diyorlar ki; mevcut otorite meşrudur, meşru otoriteye uymak vaciptir. Bizim Erzurumlu hatunlar böyle acayip ve kara bir şey gördüğü zaman “vış” der. Bu var ya tam “vış…” Mademki söylüyorsun kardeşim bir meşru otoriteyi tarif et. İnsan açısından tarif et. Bilelim meşru otorite neymiş. İleri demokrasi açısından meşru otoriteyi tarif et. Bilelim neymiş ki ona göre ya uyalım ya da uymayalım. Tarif etmiyor. Sadece diyor ki; olup bitenleri kaydederiz. Nereden kaydedersin? Bu iki din grubunun birbirine sataşmasından kaygı duyarız. Başkalarına sataşınca kaygı duymuyor musun? Mesela bütün milliyetçililer ayağımın altındadır dediğimde kaygı duyuyor musun? Bu ülkede kendisini Türk milliyetçisi olarak tarif eden adamlar bu ülkenin insanı değil mi? Bu ülkede tam değerlere sahip değil mi? bunlar Allah’a kitaba inanmıyor mu?”