Okuduk…Okuyoruz…Okuyacağız…
İbrahim ÇAPAN'ın kaleminden...
06 Temmuz 2013 Cumartesi 09:39

Biz, cemiyet olarak yanlışlarımızı ve hatalarımızı büyük harflerle, kürsüleri yumruklayarak avazımız çıktığı kadar, intikâm yemini edercesine bağıra bağıra haykırıyoruz. Okudukları gazeteye göre; kimi çağdaş, modern ve demokrat; kimi de örümcek kafalı, gerici ve antidemokrattır. Birilerinin elinde beyin ölçer aleti var ya… Beyler, bırakın insanlar okusun. Okusun da ne okursa okusun.
Türk edebiyatının kıyısında köşesinde dolaşan herkes Sevinç Çokum ismini bilir. Bir çok edebiyat araştırmacıları ve edebiyat tarihçileri tarafından Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Hikâye ve Romancıları arasında “ Milliyetçi – Türkçü Eğilimciler “ arasında değerlendirilir Sevinç Çokum.
Ödüle doymayan bir hikâyeci, romancı ve senaristtir Sevinç Çokum. Türkiye’de verilen önemli bir çok ödülle taçlandırılmıştır. Bunlardan bir kaçını zikretmekte fayda vardır.
“ Makine “ ( 1976 ) Türkiye Millî Kültür Vakfı Hikâye Ödülünü, ilk romanı “ Zor “ ( 1977 ) Dündar Taşer Roman Ödülünü, “ Hilâl Görününce “ ( 1984 ) romanıyla 1984 Türkiye Millî Kültür Vakfı Jüri Özel Ödülünü ve Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Romancısı Ödülünü ( 1985)
“ Rozalya Ana “ ( 1993 ) Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülünü, Karaman 723. Türk Dil Bayramı Türkçeyi En İyi Kullanan Yazar – Dil Ödülünü kazandı.
Hikâyelerinde; Türk ahlâk ve terbiyesi, Türk kültür ve medeniyetini su yüzüne çıkartan geleneksel temaları işler Sevinç Çokum. Kadın hâlet-i ruhiyesiyle kadın problemlerine feminist gözlüğü takmadan bakar. Duyarlılık hikâyelerinde önplandadır. Dili su gibidir, Yunus’un çeşmesinden doldurmuştur kaleminin mürekkebini.
Romanlarında ise, hikâyelerinde işlediği konu ve temaları genişleterek, özellikle Dış Türkler ve onların yaşamış olduğu çok yönlü meselelerini romana harç yapmıştır. Türkiye’nin içtimaî panoramasını yakın tarih konulu romanlarına büyük bir içtenlikle, pürüzsüz Türkçesiyle taşıdı ve muvaffak oldu.
Eserleriyle Dış Türkler arasında da en az Türkiye’de olduğu kadar yakınlık gören, sevilen, okunan bir kalemdir Sevinç Çokum. Özellikle Azerbaycan, Tataristan ve Özbekistan’da bir Sevinç Çokum gerçeği vardır.
Çok mu uzattık sözü. Hayır. Söz konusu Sevinç Çokum olunca, kalp atışlarım hızlanıyor her nedense. Sıkı bir okuyucusu olduğumdan kaynaklanıyor muhtemelen.
Bu yazıyı kaleme aldıran asıl meseleye gelelim.
26 Mayıs 2013 Pazar günü Zaman gazetesinin hafta sonu ekinde Gülizar Baki’nin, Sevinç Çokum ile yaptığı röportaj kanımı kaynatıp, kalemi elime almama sebep oldu. İyiki de kalemi almışım elime.
Röportajın konusu Sevinç Çokum’un, bir modern zaman eleştirisi özelliği taşıyan romanı ( Sevinç Çokum’un sistemle hesaplaşıyorum dediği roman ) “ Çok yapraklı İlişkiler” üzerine . Yukarıda da ifâde ettiğimiz gibi Sevinç Çokum, bir çok kalem erbâbı tarafından “ Milliyetçi – Türkçü Eğilimci “ sanatçı olarak bilinirdi. Şaşkınlığımı gizleyemedim bu röportajdaki dört soruya. Yazıya bu soruları ve Sevinç Çokum’un cevaplarını olduğu gibi iktibâs ediyorum. Buyrun bakalım :Adalet partisi ile başladınız, sola yakın olduğunuzu söylüyorsunuz ama sizin için her yerde ülkücü yazar deniyor ?
Ülkücüler beni severdi. Bunu hep sorarlar ama ben ülkücü değilim. Sanat iddiasıyla ortaya çıkan bir yazarım. Soldan da beni sevenler oldu. Mesela Behçet Necatigil çok teşvik etti beni. Sağdan da Tarık Buğra benim ilk hikâyelerimi okuyan yazar.
Tarık Buğra’nın bu desteğinden dolayı mı size ülkücü dediler ?
Tarık Buğra ülkücü değildi.Ülkücülük onun zamanında yoktu ama Tarık Buğra’ya da faşist dediler. Bunu benim yanımda zikretti, “ Bana faşist diyorlar “ dedi. Enterasandır, üzülmüş; çünkü faşist değildi. Ben de faşist değilim. Sadece yurt sever, vatan sever bir insanım. Halkın içinden, Beşiktaş’ın çarşısından gelmiş biriyim.
Yazdığınız milliyetçi romanlardan dolayı mı böyle söylendi ?
Hayır hayır. Romanlarım ülkücülüğü veya herhangi bir ideolojiyi savunan roman değildir. Evet, vatan duygusuyla, milliyetçi duygularla tarihî romanlar yazdım; ama milliyetçilikle ırkçılık yan yana tutulmamalı. Milliyetçi olmayan insan yoktur. Fenerbahçe – Galatasaray taraftarlığı da bir çeşit milliyetçiliktir. Burada da sen, Türkiye’yi, Türk milletini seviyorsun . Bunun neresi ideoloji ?
O dönemde kutuplar vardı. Siz İslâmcı çizgiye girmiyorsunuz, bohem bir hayatınız da yok, Marksist, solcu da değilsiniz… Geriye ülkücülük kalıyor ?
O da var. Bugün sağ denildiği zaman muhafazakâr İslâmcı kitleler akla geliyor. 60’lı yıllarda da sağ denildiğinde Demokrat Parti akla gelirdi. Demokrat Partililer de Atatürk’ü seven, Atatürk’e bağlı insanlardı. Adalet Partisi gençliği de her zaman Atatürk günlerinde çelengini götürürdü Taksim’e. O zamanki sağ bu. 70’li yıllar ülkücülüğün ve solculuğun giderek yükseldiği dönem. 70’li yılların solculuk anlayışında sanki hiç vatan millet yok gibi bir anlayış hâkimdi. Tamam, hepimiz insanız ama başka hayalleri vardı. Rusya’ya hayrandılar. Şimdi Amerikan hayranlığı var. O zamanlar ülkücüler ne Amerika, ne Rusya diyordu. Solcular da o kadar cesur çıkışlar yapıyorlardı ki mesela Amerika protestoları ve İstanbul’da Amerikan askerlerini denize atmaları.
Gülizar Baki sordu, Sevinç Çokum cevap verdi. Yorum ise okuyucunun.
Biz ki “ poetika “ sahibi sanatçılarımıza bile at gözlüğüyle bakmayı başarmışız. Sanatta “ön yargı “ ve “ siyasî ideoloji “ birileri tarafından meziyet olarak tasavvur edilmiştir. Bazı kesimler Necip Fazıl Kısakürek’i, Mehmet Âkif Ersoy’u, Hüseyin Nihal Atsız’ı; bazı kesimler de Nâzım Hikmet Ran’ı, Atilla İlhan’ı, Ahmet Arif’i şair sözüyle görmemeyi hatta onları karalamayı kendilerine vazife olarak görmüşlerdir. Yanlış… Yanlış… Yanlış… Bin kere, milyon kere yanlış. Sanat ve sanatçı ne ideolojinin ( izmlerin ) ne de sokağın ihtiraslarına muhatap olmamalıdır. Nesnellik, öznellikten birkaç adım önde gitmelidir.
Evet… Çocukluğumun son halkasından başlayarak, gençliğimde ve hâlâ büyük bir zevk alarak okuyorum Sevinç Çokum’u. Kendi ağzıyla ifâde ettiklerinden sonra bile benim için Sevinç Çokum, edebî kimliğiyle tazeliğini muhafaza ediyor.
Bir zamanlar okudum…
Şimdi okuyorum…
Sonra da okuyacağım…
Sevinç Çokum’u; okuduk… Okuyoruz… Ve okuyacağız.
Mukaddes kitabımızın ilk emrine uyarak.
Cemil Meriç’in ikâzına kulak vererek : “ İzm’ler idrâkimize giydirilen deli gömlekleri. İtibârları menşe’lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı. “
Sanata sanat.
Sanatçıya sanatçı.
Gözüyle bakmadığımız müddetçe kaybeden “ İzm “ lerden oluveririz.
“ İzm “siz okumalar.