Gazetekars

Organ bağışı caiz mi?

“Organ Naklinde Neredeyiz, Neler Yapmalıyız?” konulu panelde konuşan Kars Müftü yardımcısı Ahmet Tokgöz, organ bağışının hangi koşullarda caiz olduğu konusunda bilgi verdi.

28 Şubat 2011 Pazartesi 08:01

Organ bağışı caiz mi?

Kafkas Üniversitesi’nin (KAÜ) ev sahipliğinde İl Sağlık Müdürlüğü ve Gazi Üniversitesi işbirliği ile “Organ Naklinde Neredeyiz, Neler Yapmalıyız?” konulu panel düzenlendi.

KAÜ Nihat Bayşu Konukevi Konferans Salonu’nda düzenlenen panelin oturum başkanlığını Prof Dr. Peyami Cinaz ve Prof Dr. Oğuz Söylemezoğlu yaptı. 

Panelde dikkat çeken en önemeli ayrıntı ise organ naklinin dini boyutu oldu. Bu nedenle Kars Müftü Yardımcısı Ahmet Tokgöz de söz alarak konuyla ilgili görüşlerini dile getirdi. 

Tokgöz hekimlerce zaruriyetin tespitinin, vericinin sağlığının tehlikeye girmemesi, alıcı ve vericinin rızası gibi şartların yerine getirilmesi durumunda organ bağışı ve naklinin dini açıdan hiçbir sakıncası olmadığını söyledi. 

1950’den beri bu konunun Diyanetin gündeminde olduğunu insan sağlığı ve hastalar açısından konuya her zaman olumlu yaklaşıldığını belirten Tokgöz, yetkili kurumlarca konunun uygulanabilirliği için azami gayret gösterildiğini ifade etti. 

Tokgöz, Diyanette konuya farklı açılardan yaklaşıp olumsuz düşünenlerinde olduğunu, Diyanet İşleri Başkanlığının yetkili kurumlarınca incelenen konular ve bakış açısının İslam dinince “insan en muhterem varlıktır” sözü üzerinde oyun oynanmaması, bedeni yapının saygınlığının azaltılmaması konusu üzerinde durulduğunu hatırlattı. 

Meseleye hep o açıdan bakıldığını söyleyen Tokgöz, “Ölü insanlarında beden saygınlığı çok önemlidir. Fakat yaşayan insanlarınki daha da önemlidir. Ölüler kıymetlidir ama yaşayanlar daha da kıymetlidir. Bu konular islamda yenidir ve bu yüzden İslami kaynaklarda bu konularla ilgili net bir bakış açısı görmek zordur. Ama “İslami kaynaklarda böyle bir netlik yakalayamadık” diye de konu olduğu gibi bırakılamayacağı gibi bir çözüm önerisinde bulunmamak gibi bir şey söz konusu değildir. Bu bağlamda diyanete ilk1950’de kan nakli ve ölüden bir parça et alınıp otopsi yapılmasıyla ilgili başvurulduğunu olaya insan sağlığının önceliği açısından bakılarak o zaman da gerekli birimlerce konuya olumlu bakıldığını dini ifadeyle caizdir denilmiştir.” dedi. 

Organ naklinin ilk defa 1980 yılında Diyanet İşlerine intikal ettiğini, o günden bu güne kadar Diyanet olarak hep olumlu görüş beyan ettiklerini de vurgulayan Tokgöz, farklı seslere rağmen konunun yayılmasının daha iyi anlaşılması için üzerlerine düşeni yapma gayreti içinde olduklarını kaydetti. 

Yaptıkları bu işe önce Doktorların kendilerinin inanmaları gerektiğinin altını çizen Tokgöz, organları alınacak kişinin ölmüş olması şartını dile getirerek bu kişinin izni ya da bu konu da asksi yönde bir beyanının olup olmadığına bakılması gerektiğini anlattı. 

Bu konuda herhangi bir ücret talebinin olmaması gerektiğini de kaydeden Tokgöz, yine uygun şartlar sağlandığında yaşayan birinden de organ ve doku alınabileceğini belirtti. 

Kars Müftü yardımcısı Ahmet Tokgöz, “Yaşayan insandan hayatı olmayan organlar alınabilir” diyerek, “Yaşayan insanlardan hayati olan organlar alınmaz. Ölüden organ nakli yapmak için ölünün buna izin vermiş olması gerekir. Eğer ölü buna izin vermemişse aksi yönde bir beyanı var mı, yok mu o araştırılır. Aksi yönde bir beyanı yoksa eğer yakınlarının rızasını alıyoruz. Bunun dışında herhangi bir ücret konusunun konuşulmaması gerekir. İmalı imasız, gizli ne olursa olsun kesinlikle bir ücret konusunun konuşulmaması gerekir.” şeklinde konuştu. 

Bu sırada konuyla ilgili soru-cevap bölümüne geçildi. Kars Müftü yardımcısı Ahmet Tokgöz, “Organlar alındığı zaman diğer dünyaya eksik gidiliyor diye söylemler var bu doğru mudur?” şeklinde soru üzerine, “Diğer dünyada, bu dünyadaki fiziki varlığımız her ne kadar temsili olarak canlanmış olacaksa da olduğu gibi canlanma diye bir şey yok. Bu tamamen farklı bir yeniden dirilmedir. Tamamen ağzımız, kulağımız, midemiz olacak diye bir şey yok. Eksik bilinmekten de öteye esas konu şudur: Ben öldüm benim gözümü biri alacak, o da dikkatsiz biri olur benim gözüm de günah iler, ben böylece günahkar olmuş olurum gibi bir tereddüt var. Ama bu tereddüt de yersiz. Çünkü bu sorumluluklar yani; günah sorumluluğu, sevap sorumluluğu gibi sorumluluklar tamamen insanın kendi şuuruyla, iradesiyle yaptığı işlerden dolayı ortaya çıkan, yoksa elini birisi almış onun ile bir hata yapmış onun defteriyle ilgisi olmaz. Esas ölüm beyin değil, kalbin durmasıyla gerçekleşen ölümdür gibi bir yaklaşım da var. Deniliyor ki koma ve derin koma, bitkisel hayat denen aşamalar geriye dönüşümü mümkün olan aşamalardır. Fakat bütün bu zorluklara rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkili kurumu eğer bu söylediğiniz konuda beynin proteks tabaksı dahil, beyin sapı denilen bölümünde işlemi yitirdiği hal gerçekleşirse ölüm gerçekleşmiş sayılır. Bundan sonra geriye dönüş mümkün değildir ve dünyada da böyle bir şey olmamıştır. Amaç işlemi zorlaştırmak değil, insan sağlığını, insan hayatını ve insan vücudunu daha anlamlı kılmak ve ona daha olumlu katkıda bulunmak açısındandır.”

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER