Gazetekars

Ramazan Enstantaneleri

İbrahim ÇAPAN’ın kaleminden…

25 Temmuz 2013 Perşembe 09:32

Ramazan Enstantaneleri

Farklı herkesin ömür takvimi. Ömür takviminden düşen her yaprak, derin izler bırakır hem ruhumuza hem de bedenimize. Ve sonra sık sık çalmaya başlar kapımızı hatıralar.

Hatıralar ağacının altında serinlemekten mi hoşlanıyoruz yoksa ağır ağır çıktığımız ömür merdiveninin yorgunluğu mudur ? Yoksa aynalarda sıkça karşılaştığımız beyazların yalnızlık masalını dinlediğimizden midir bilinmez; ama geçmişe yolculuğa çıkmak için her an hazırız. Bilet almamıza bile gerek yok. Hancılar, yolcularını iyi tanırlar. Hele hele Semiha Ayverdi. Tadına doyamayacağımız cümleleri biriktirmeye başlayalım gönül kumbarasında :

 “ Handır bu gönlüm, yâ misafirhâne…

Dert konuklar, derman konuklar, hayâl konuklar, melâl konuklar, muhâl konuklar. Hele hasret, hiç çıkmaz ordan.

Handır bu gönlüm, yıkık, dökük…

Fakir konuklar, zengin konuklar, âlim konuklar, câhil konuklar; gelen konuklar, geçen konuklar. Hele bir hancı vardır, hiç çıkmaz ordan, çıkmaz ordan…”

Hesap makinaları değil, parmak hesapları devrededir, “ beklenen “  bekleyeni hiç yanıltmamıştır. Ah şu parmak hesapları. Haklı olduğunu görünce gülümsemesini esirgemedi “bekleyen”lerden. Duyguların, düşüncelerin, hayâllerin derinleştiği “ an “dır ramazan ayı. Karanlık geceleri aydınlatan ışıktır, Kur’an-ı Kerim’in ışığı. Uhrevî hava, kuşakları birleştirir teklifsizce. Bunun adı ramazan kültürü dür.

Her ramazan ayı bir önceki veya daha önceki ramazan hatıralarının çalar kapısını. Ramazanlığın hatıra defterine  ( şimdi hafıza kartları var ya ) düşen; çocuk oruçları, saatlik veya yarım günlük. Boş bulunduğunuz da sizi korkutan ramazan topu. Ardından gelen iftâr duası : “ Allah’ım senin rızan için orucumu tuttum. Senin rızanla orucumu açıyorum. Hamd olsun verdiğin nimetlere. Sağlık ve afiyete. Ey bağışlaması bol Rabbim!... Beni, ailemi ve bütün inananları koru. Rahmetini esirgeme üzerimizden. Senin her şeye gücün yeter. Âmin. “ Parmaklara ilk hedefiniz zeytin veya hurma tabağına emrini veren açlık hissî. Midemizin gülümsemesinin yansıdığı an.İftar sofrasının kalabalığına  ( bolluğuna ) rağmen susuzluğumuzu gidermek amacıyla içmediğimiz adeta saldırdığımız sürahiler ve su bardakları. Boynu bükük kadayıf tellerine buruk buruk bakmalar.  Çünkü midemizde yer kalmamıştır. Çocukların yanaştırılmadığı, büyüklerin ise zevkle içtikleri bol köpüklü Türk kahvesi. Bu kahve bir de çedene kahvesi olursa üstüne üstelik evin bütün odalarını dolaşır o muhteşem koku.

Hatta türküsü bile vardır :

“ Çıtçıt çedene

Sar bedeni bedene

Dünya kadar yâr olsa

Seveceğim bir dane “

(Çocukluğumdan beri  hafızamda meraklı bir soru dolaşıp durur. Kahve sadece Yemen’de mi gelir? Karşılığında nice bilgece ( ?!... ) verilen cevaplar vardı. Onlar da hatıralar bahçesinde saklambaç oynamaya devam ediyorlar. ) Büyüklerin kahve keyfinden sonra çaktırmadan göbeklerini kontrol ettikten sonra; yaşlandığını zor kabul eden kişiler, yaşlarını kullanarak abdest alma sırasını kimseye kaptırmadan abdestler alınır  ve teravih namazı için en yakın camiinin yolu tutulur. Namaz sonrası özellikle torunlar eve bırakılır, ocakta içilmeyi bekleyen çay dem almış ,( tavşana kan olan dem, avcısını sabırsızca beklerdi. ) ince belli bardaklara yolculuk için can atardı. Fayton Pazarı’nda mekân tutan Âşıklar Kahvehanesi’nde sazın ve sözün ustalarının meydan ( kültür ) muharebesi. Âşık Murat Çobanoğlu ve kader arkadaşı, can yoldaşı Âşık Şeref Taşlıova’nın atışmalarını dinlemek büyük bir hazdı. Seyr-i sefâ zöhre taşırdı uykulu gözleri. Kısa zamanlı bir uyku aralığı. Veya hiç uyumadan ulaşılan zöhür. Açlığa ve susuzluğa sabır yolculuğuna çıkışın son hazırlığının bitimi. Yudumlanan son su. Niyet. Sabah namazı. Ve uyku. ( Tıka basa dolu mideyle uyumanın zorluğunu zaman zaman yaşamışımdır.)

Yukarıdaki ifâdeler bir ramazan ritüeliydi. Bu panorama her ramazanda tekerrür eder. Tarih de tekerrürden ibârettir ya.

Heyhât !... Nasıl unutulur akraba iftâr ziyaretleri. Abi, abla, dayı, amca, teyze, hala,dede ( büyükbaba ), nine ( Babaanne- anneanne / oysa dede “ ata baba “ dır; nineler ise “ ata ana dır. ) bir de  son dönemlerde dillmize  pelesenk olan  “ kuzenler” . Bu manzaraya  diyeceğim hiç bir şey yok. Sofralarımızdan onların eksik olmamaları, Türk aile sisteminin işlekliğinin göstergesidir. Ancak aile fertlerinin yanına birer ikişer fazla tabak sıkıştırmak, iftâr sofrasının görünümüne farklı bir renk katacaktır.

Paylaşmak berekettir…

Paylaşmak insanı mutlu eder.

Ramazan paylaşım…

Ramazan bereket…

Ramazan mutluluktur.

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER