Gazetekars

Türkçe üstüne

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni İbrahim Çapan'dan Türkçe üstüne güzel bir yazı : "Vardır elbet sözümüz Türkçe üstüne..."

03 Ekim 2010 / 13:22

Türkçe üstüne

     Evet, kırk seneden beri Türkçe merhâle merhâle Türkleşiyor.”

                                                                         Yahya Kemal Beyatlı

           

Der ki Heidegger : “ Dil, varlığın evidir. İnsan varlığın evinde isyan eder. Düşünce üretenler ve kelimelerle ( bir şeyler) yaratanlar, bu evin muhafızları olan kişilerdir. “

 

M. Ö. 551 – 479 tarihleri arasında Doğu Zhou Hanedanlığı döneminde yaşadığı sanılan Çinli feylozof Konfüçyüs’e sorarlar:

 

- Bir ülkenin yönetimi size verilseydi ilk olarak değişime nereden başlardınız?

Büyük düşünür şöyle cevap verir bu soruya:

 

- Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlarım; çünkü dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz… Düşünceler iyi anlatamazsa, yapılması gerekenler doğru yapılamaz… Görevler gereği gibi yapılmazsa töre ve kültür bozulur… Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar… Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşer halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez… İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.

 

Türk milletini sevmekle başlar Türkçe sevgisi. Vardır mutlaka millet sevgisinin olduğu her yerde Türkçe sevgisi. Bu düşünceyi büyük ve tartışmasız bir Türklük bilimcisi olan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ifâde etmektedir şu cümlelerle:Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.”

 

Yapmıştır en son ve kalıcı çalışmayı dil sahasında Atatürk… Yaptığı inkılâpların içinde en önemlisi dil inkılâbıdır. Atatürk’ün… Taşımış Türkçeyi lâyık olduğu zemine dil inkılâbıyla sarışın mavi gözlü dev. Yakalamaya çalışmıştır Türkçeyle “muassır medeniyetler seviyesini.”  Elde edilecek başarının kalıcı olması umuduyla yapılan dil inkılâbının ulaşılabilmesi için başarıya önceleri Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932’de Atatürk’ün talimatıyla kurulmuştur. Kurucuları; Mustafa Kemal Atatürk, Sâmih Rif’at Horozcu, Ruşen Eşref Ünaydın, Celâl Sahir Erozan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur. 1934’te yapılan kurultayda adı Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936 daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.

 

Günümüze kadar çok zengin bir dildir, Türkistan coğrafyasında oluşmaya başlamış Türkçe. Tabii ki kullandığı coğrafyadan ve buradaki insanlardan etkilenmiştir tarihî gelişimi içinde. Arapça ve Farsça’dan islâmî dönemde, Fransızca, Almanca ve İngilizceden batılılaşmanın başladığı dönemlerde ödünç veya yerleşik kelimeler almıştır Türkçe. Türkçenin yapısını bozmayacak şekilde olmuştur bu etkileşim. Türkçeleştirilmiş ve Türkçenin gramer yapısına uydurulmuş, Türkçe gömleği giydirilmiştir o kelimelere. Buna örnektir şu an günlük hayatta ve edebî metinlerde kullanmış olduğumuz kelimeler. Kaçınılmaz bir gerçektir bu manzara Türkçenin asırlar boyunca kullanılması ve zenginleşmesi için. Kabul edilmektedir bu durum günümüz dil bilimcileri tarafından.

 

Etkilemiştir kültürü de doğrudan bu istilâlar. Geldiğimiz nokta şu: Başladık Türkçe cümlelere serpiştirerek İngilizce, Fransızca, Almanca gibi kelimelerle yazı konuşan zât-ı âlileri “ aydın”(?!...) olarak görmeye. Yabancı kökenli kelimelerle Türkçe yazmayı ve konuşmayı bir mahâret olarak başladık algılamaya. Bu da uygulanan sinsice bir plandı Türkçe üzerine. Ne yazık ki gümrük koyamıyoruz yabancı dillerden gelen kelimelerin önüne.

 

Koruyabilmiştir bu gelişme sürecinin olağan halini; ancak bu asra kadar Türkçe alıyor bazı kelimede olduğu gibi, artık Türkçe uyduramıyor o kelimeleri kendini. Çay, Kahve içilen mekânlara “cafe”(İng. coffee), kahvehâneye “coffee shop”(İng. coffee shop). Törene “seremoni”(Fr. ceremonie), canlandırmaya “animasyon”(Fr. animation), ana habere “anchorman”(İng. anchorman), hesaba “adisyon” (Fr. addition), özdeyişe “aforizma” (Fr. aphorisme), güncele “aktüel”( Fr.actuel), doğuluca “ alafranga”(İt.alla franca), çalıştırıcıya “antrenör”(Fr.entraineur) kitap düşkünlüğüne “bibliyomani”( Fr.bibliomanie), iç mimara “dekoratör”(Fr.decorateur), bilgi çarpıtmaya “dezenformasyon”( Fr.desinformation), destana “epope” (Fr.epopee), tıpkı çekime “fotokopi” (Fr.photocopie), tanıtma filmine “fragman” (Fr.fragment), gümrüksüz mağaza “free –lance”(İng.free-lance), giysi dolabına “gardrop” (Fr.gadre- robe), sağlıklıya, temize “hijyenik”(Fr.hygienigue), ülküye “ideal” (Fr.ideal), tanıtım yazısına “jenerik”(Fr.generigue), kargaşaya “kaos”(Fr. chaos), uzmana “kompetan”(Fr.competent), besteciye “kompozitör”(Fr.compositeur), sözlük bilime “leksikoloji”( Fr.lexicologie), edebiyata “literatür” (Fr. litterature), bildiriye “manifesto” (İt.manifesto), yük trenine “marşandiz” (Fr. marchondise), yüksek lisansa “master”(İng.master), büyüğe, devasaya, deve”mega” (Yunanca), büyük şehre “ megapol” (İng.megapolis), mecaza “metafor” (Fr.metaphore), göreve “misyon” (Fr.mission), isteklendirmeye, güdülemeye “motivasyon” (Fr.motivation), karlanmazsa “no- frost” (İng.nofrost), öz yaşam öyküsüne “otobiyografi” ( Fr.autobiographie), öz geçmişe “biyografi” (Fr.biographie), kaynakçaya “bibliyografya” (Yunanca), aykırı düşünmeye “paradoks” (Fr.paradoxe), başarıma “performans” (Fr.performance), takma saça “peruk” (İt.parruca), iş merkezine “plaza”(İspanyolca plaza), özendirmeye “promosyon” (Fr.promotion), kışkırtmaya “provokasyon” (Fr.provocation), arıtım evine “rafineri” (Fr.raffinerie), ekonomik getirime “rant” (Fr.rente), dağarcığa/birikime “repertuvar”(Fr.repertoire), kabul yerine/kabul törenine “resepsiyon” (Fr.reception), duş kabinine “shower screen” (İng.shower screen), sonuca “skor” (İng. Score), yarı yıla “sömestir” (Fr.semestre), destekleyiciye “ sponsor” (İng. sponsor), yüklemeye “şarj” (Fr.charge), yıldırıcıya “terörist”(Fr.terroriste), gemiliğe “tersane” (İt.tersana), baskı sayısına “tiraj” (Fr.tirage), Türklük bilimine “Türkoloji” (Fr.Turcologie), dönemece “viraj” (Fr.virage), köprü yola “viyadük” (Fr.viseur), gerilim “voltaj” (Fr.voltage), tanıtıma “demo” (İng.demo), sevimsizliğe/soğukluğa/iticiye “antipati” (Fr.antipathie), sıcak kanlılığa/sevimliğe “sempatik” (Fr.sympathique), korumaya/muhafıza “bodyguard” (İng.bodyguard), bilgilendirmeye “brifing” (İng.briefing), bildiriye “deklarasyon” (Fr.declaration), sanat/ meslek, aksakal pirlerine “duayen” (Fr.doyen), duyurumluğa/ilan tahtasına “billboard” (İng.billboard) vb. kullanımın yaygınlaşmasıyla bu hale geliyor Türkçe.

 

Hiç dikkat etmiyor gençler günlük hayatta kullandıkları Türkçeye. Katletmek için Türkçeyi yarışıyorlar birbirleriyle adeta. Tamam/ pekâla yerineokey”, seni seviyorum yerine “ I love you”, yaşa/var ol, çok güzel, sevinç nidâlarının yerine “ oley oley”, ayrılırken /vedalaşırken; hoşçakal/ Allahaısmarladık/görüşmek üzere/inşallah görüşürüz yerine “good bye/ bye bye” demeyi tercih eden bir gençlik ve gençliğe özenen orta yaşlılar ve yaşlılar.

 

Son seksen yıllık medeniyet projelerimizin ideoljik kavgalarımızın bayrağı haline geldi Türkçe. Birileri sağından solundan çekerek, Türkçeye atık su kanallarının yaptıklarını yapmaya çalışıyorlar. Kurtarabiliriz rahatlıkla aslında Türkçeyi yabancı diller baskısından. Nasıl mı ? Basit… İş yerlerinin isimlerini Türkçeleştirerek… Konuşma ve yazı dilinde Türkçe kelimeleri tercih ederek… Mesajlarla katletmeyerek Türkçeyi… Anlatarak, somutlaştırarak; ilk öğretimden itibâren çocuklara edebî eserlerle Türkçenin güzelliklerini tattırarak… Uyandırarak derin uykuda olan gençliği.

 

Bu söylediklerimiz karşısında beyinlerini Batıya ipotek ettiren “aydın”(?!...) şahısların bizi üçüncü dünya ülkesi pskolojisine sahip olduğumuzu ileri sürdüklerini duyar gibi oluyorum. Hatta daha da ileri gidip, bizi konunun “psiko-linguistlik”tarafını düşünmeden “yalıtılmış dil” anlayışına saplandığımızı ifâde edeceklerdir elbette. Sahiptirler ya “aydın”(?!...) kimliğine. Aydınlığın karanlığına sığınanlar!... Size sözümüz. Biz , ne “Üçüncü dünya ülkesi insanlarının zihniyetine” sahibiz; ne de “Yalıtılmış dil” saplantımız söz konusudur. Biz, aydınlığın aydınlığıyla seviyoruz Türkçeyi…

 

Bilinmelidir ki Anatoliya’Anadolu yapan biz; Anadolu’yu Anatoliya yapmaya çalışanlara vermeyiz izin.

 

Post değiştirip… Millî dostumuz olduklarını savunan… Makyaj tazeleyen yetmiş iki dilli samimiyetsiz dostlarımızın (?!...) dillerine boyun eğdirmez Yunus Emre.

 

Facebook'la Yorumla
Yorum Yap
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER