Gazetekars

İstanbul Avukatından Boşanma Davası Hakkında Değerli Bilgiler

Hayatın dönüm noktalarından biri olan boşanma, duygusal ve hukuki birçok süreci beraberinde getirir.

21 Ağustos 2025 Perşembe 15:49

İstanbul Avukatından Boşanma Davası Hakkında Değerli Bilgiler

Bu süreç, her ne kadar zorlayıcı olsa da, haklarınızı ve yükümlülüklerinizi doğru bir şekilde bilerek yönetilebilir. bu yazımızda, İstanbul avukat desteği almayı düşünen veya boşanma sürecinde olan herkes için temel sorulara cevap veriyor, en sık merak edilen konuları 10 maddede açıklıyoruz.

Boşanma davası nedir ve bu zorlu sürece girerken bir bireyin ilk olarak atması gereken adımlar nelerdir?

Boşanma davası, hukuki tanımıyla, kanunda belirtilen sebeplerin varlığı halinde, eşlerden birinin başvurusu üzerine evlilik birliğinin mahkeme kararıyla sona erdirilmesidir. Ancak bu tanımın arkasında, kişilerin hayatlarını derinden etkileyen, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik boyutları olan karmaşık bir süreç yatar. Bu süreç, sadece iki insanın yollarını ayırması değil, aynı zamanda varsa ortak çocukların geleceği, yıllarca birlikte biriktirilen mal varlığının paylaşımı ve tarafların geleceklerini yeniden şekillendirecek nafaka gibi konuların da karara bağlandığı bir dönemi ifade eder. Bu nedenle, boşanma kararının alınmasıyla birlikte atılacak ilk adımlar, tüm sürecin seyrini belirleyecek kadar kritiktir. Birçok kişi bu ilk aşamada panik veya öfke gibi yoğun duygularla hareket ederek, ileride telafisi güç hatalar yapabilmektedir. Bu noktada en önemli tavsiyem, bireylerin öncelikle durumu soğukkanlılıkla analiz etmesi ve ani kararlar vermekten kaçınmasıdır. Özellikle sosyal medyada veya kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek yerine, sürecin bir hukuk mücadelesi olduğunu ve stratejik düşünülmesi gerektiğini kabul etmek ilk ve en önemli adımdır.

Bu sürecin en başında atılması gereken ikinci ve belki de en hayati adım, alanında uzman bir hukuk profesyonelinden destek almaktır. Henüz dava açılmadan önce bir istanbul boşanma avukatı ile görüşmek, yol haritasını doğru çizmek adına bir zorunluluktur. Avukat, müvekkilinin durumunu analiz ederek hangi boşanma sebebine dayanılması gerektiğini, delillerin nasıl toplanacağını, haklarının neler olduğunu ve süreç boyunca karşılaşabileceği olası senaryoları kendisine net bir şekilde anlatacaktır. Örneğin, aldatma (zina) gibi özel bir boşanma sebebine dayanılacaksa, ispat yükümlülükleri ve sunulacak delillerin hukuka uygunluğu büyük önem taşır. Benzer şekilde, evlilik birliğinin temelinden sarsılması gibi genel bir sebebe dayanılacaksa, mahkemeye sunulacak tanıklar ve olay örgüleri davanın temelini oluşturacaktır. Dolayısıyla, bir İstanbul avukat danışmanlığında, daha en başından doğru delilleri toplamak, karşı tarafla iletişimi hukuki çerçevede yürütmek ve dilekçelerin eksiksiz hazırlanmasını sağlamak, olası hak kayıplarının önüne geçmek için elzemdir. Unutulmamalıdır ki, dava sürecinde yapılan küçük bir usul hatası bile, esasa ilişkin hakların kaybedilmesine neden olabilir.

Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davası arasındaki temel farklar nelerdir? Taraflar hangi durumda hangisini tercih etmelidir?

Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma, Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenen iki temel boşanma türüdür ve aralarındaki en temel fark, tarafların boşanma ve boşanmanın sonuçları üzerinde uzlaşıp uzlaşamadıkları noktasında ortaya çıkar. Anlaşmalı boşanma, adından da anlaşılacağı üzere, en az bir yıl sürmüş evliliklerde eşlerin boşanma, velayet, nafaka ve mal paylaşımı gibi tüm konularda ortak bir karara varmaları durumunda tercih edilen, çok daha hızlı ve psikolojik olarak daha az yıpratıcı bir yoldur. Bu dava türünde eşler, hazırladıkları "anlaşmalı boşanma protokolünü" mahkemeye sunarlar ve hakim bu protokolü uygun bulursa, genellikle tek bir celsede boşanmaya karar verir. Bu yöntemin en büyük avantajı, sürecin kontrolünün taraflarda olmasıdır. Taraflar, kendi geleceklerini ve çocuklarının durumunu mahkemenin takdirine bırakmak yerine, kendi iradeleriyle şekillendirirler. Bu durum, dava sonrası dönemde de taraflar arasındaki gerilimin azalmasına ve özellikle çocukların bu süreçten daha az etkilenmesine yardımcı olur.

Çekişmeli boşanma davası ise, tarafların boşanmanın kendisi veya nafaka, velayet, tazminat gibi sonuçları üzerinde anlaşamadığı durumlarda açılan davadır. Bu süreç, anlaşmalı boşanmaya göre çok daha uzun, masraflı ve duygusal olarak yıpratıcıdır. Çekişmeli davalarda taraflar, kendi iddialarını (kusur, aldatma, şiddet vb.) ispatlamak için deliller sunar, tanıklar dinletir ve bilirkişi incelemeleri gibi birçok hukuki aşamadan geçerler. Mahkeme, tüm bu delilleri değerlendirerek kimin daha kusurlu olduğuna, velayetin kime verileceğine, nafaka miktarına ve mal paylaşımının nasıl yapılacağına karar verir. Bu süreç, doğası gereği bir mücadeleyi içerir ve taraflar arasındaki ilişkiyi geri dönülmez bir şekilde zedeleyebilir. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde adliyelerin iş yükü de göz önüne alındığında, çekişmeli bir boşanma davası yıllarca sürebilir. Bu nedenle, eğer şartlar uygunsa ve asgari düzeyde bir iletişim kanalı mevcutsa, tarafların bir İstanbul boşanma avukatı rehberliğinde uzlaşarak anlaşmalı boşanma yolunu denemeleri her zaman öncelikli tavsiyemizdir.

Anlaşmalı boşanmanın mümkün olmadığı, örneğin taraflardan birinin boşanmak istemediği veya mal paylaşımı gibi konularda ciddi anlaşmazlıkların yaşandığı durumlarda ise çekişmeli dava açmak kaçınılmaz hale gelir. Bu noktada, haklarını korumak ve hukuki süreci doğru yönetmek isteyen taraf için alanında uzman bir avukatla çalışmak adeta bir zorunluluktur. Çekişmeli davalarda dilekçelerin doğru yazılması, delillerin zamanında ve usulüne uygun sunulması, duruşmalarda etkili bir savunma yapılması ve karşı tarafın hamlelerine hukuki olarak doğru cevapların verilmesi, davanın sonucunu doğrudan etkiler. Özellikle maddi ve manevi tazminat talepleri, nafaka miktarlarının belirlenmesi ve mal rejiminin tasfiyesi gibi teknik konular, avukatlık uzmanlığı gerektiren hassas alanlardır. Dolayısıyla, taraflar durumu değerlendirirken sadece bugünü değil, boşanmanın uzun vadedeki mali ve hukuki sonuçlarını da düşünerek hareket etmeli ve profesyonel destek almaktan çekinmemelidirler.

Boşanma davalarında "nafaka" konusu sıklıkla gündeme geliyor. Nafaka türleri nelerdir ve mahkeme nafakaya nasıl karar verir?

Nafaka, boşanma süreçlerinin en hassas ve en çok tartışılan konularından biridir. Temel amacı, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olan tarafın geçimini sağlamak ve varsa ortak çocukların bakım ve eğitim masraflarının karşılanmasına devam etmektir. Türk Medeni Kanunu'nda farklı amaçlara hizmet eden üç temel nafaka türü düzenlenmiştir: Tedbir Nafakası, Yoksulluk Nafakası ve İştirak Nafakası. Tedbir nafakası, dava süresince, maddi durumu daha zayıf olan eşin ve çocukların geçici olarak mağdur olmasını engellemek amacıyla bağlanan bir nafakadır. Dava açıldığı andan itibaren talep edilebilir ve boşanma kararı kesinleşinceye kadar devam eder. Bu nafakanın bağlanması için kusur durumu aranmaz; sadece tarafların ekonomik durumları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulur. Bu, adaletin tecellisi için sürecin en başında atılan önemli bir koruma adımıdır.

Yoksulluk nafakası ise, boşanma kararı kesinleştikten sonra, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha ağır kusuru bulunmayan eşe, diğer eş tarafından süresiz olarak ödenmesine karar verilen nafakadır. Burada kilit nokta, talep eden eşin kusurunun diğer eşten daha ağır olmaması ve boşanmanın onun geçim standartlarını ciddi şekilde düşürecek olmasıdır. Mahkeme, yoksulluk nafakasına karar verirken tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını, çalışma güçlerini, gelirlerini ve evlilik sırasındaki yaşam standartlarını detaylı bir şekilde inceler. İştirak nafakası ise tamamen çocuğun menfaatine odaklanmıştır. Velayeti kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım, eğitim, sağlık gibi giderlerine kendi ekonomik gücü oranında katılması amacıyla bağlanan nafakadır. Bu nafaka, çocuk ergin olana (18 yaşını doldurana) kadar, eğer eğitimi devam ediyorsa eğitim hayatı sonuna kadar devam eder. Mahkeme, iştirak nafakası miktarını belirlerken çocuğun ihtiyaçları ile anne ve babanın gelir durumunu esas alır.

Av. Doğa Eser Eserçelik: "Unutulmamalıdır ki nafaka bir ceza değil, bir sosyal denge ve koruma mekanizmasıdır. Özellikle iştirak nafakasında temel öncelik her zaman çocuğun üstün yararıdır. Taraflar, kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çocuğun geleceğini etkileyecek bir koz olarak kullanmaktan kaçınmalıdır."

Velayet kararları verilirken mahkemenin öncelikli kriterleri nelerdir? Çocuğun fikri bu süreçte ne kadar önemlidir?

Velayet, boşanma davalarının şüphesiz en hassas ve en önemli konusudur. Zira bu karar, doğrudan bir çocuğun geleceğini, psikolojisini ve yaşam düzenini şekillendirmektedir. Türk hukuk sisteminde ve uluslararası sözleşmelerde velayete ilişkin kararlarda tek bir ana ilke vardır: "çocuğun üstün yararı". Mahkeme, velayetin anneye mi yoksa babaya mı verileceğine karar verirken, ebeveynlerin isteklerinden veya kusur durumlarından ziyade, hangi ebeveynin yanında çocuğun bedensel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişiminin daha iyi sağlanacağını araştırır. Bu ilke, velayet davalarının temel taşıdır ve tüm değerlendirmeler bu eksende yapılır. Hakim, kararını oluştururken sadece dosyadaki dilekçe ve beyanlarla sınırlı kalmaz; kapsamlı bir sosyal inceleme yapılmasını talep eder. Bu inceleme kapsamında, pedagog, psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir heyet, ebeveynler ve çocukla görüşmeler yapar, yaşadıkları ortamları inceler ve mahkemeye detaylı bir rapor sunar.

Mahkemenin "çocuğun üstün yararı" ilkesini değerlendirirken dikkate aldığı somut kriterler oldukça çeşitlidir. Bu kriterlerin başında çocuğun yaşı, sağlık durumu, alışkın olduğu ortam ve kardeşleriyle olan ilişkisi gelir. Özellikle anne bakım ve şefkatine muhtaç olduğu kabul edilen küçük yaştaki çocukların velayetinin genellikle anneye verilmesi yönünde bir eğilim vardır. Ancak bu mutlak bir kural değildir. Annenin çocuğun gelişimine engel teşkil edecek bir yaşam tarzı veya sağlık sorunu varsa, velayet babaya da verilebilir. Ebeveynlerin ekonomik durumları tek başına bir kriter olmasa da, çocuğa istikrarlı bir gelecek sunma potansiyeli (barınma, eğitim, sağlık imkanları) önemli bir faktördür. Ayrıca, ebeveynlerin ahlaki durumları, çocuğa ayırabilecekleri zaman, daha önceki tutum ve davranışları ve velayeti talep etmedeki samimiyetleri de titizlikle değerlendirilir. Mahkeme, hangi ebeveynin diğer ebeveyn ile çocuk arasındaki kişisel ilişkiyi daha sağlıklı bir şekilde sürdüreceğini de göz önünde bulundurur.

Çocuğun fikrinin alınması ise velayet davalarında giderek daha fazla önem kazanan bir unsurdur. Mahkemeler, idrak yaşına gelmiş, yani kendi durumunu kavrayıp düşüncelerini ifade edebilecek olgunluktaki çocukları mutlaka dinlerler. Bu yaş sınırı kesin olmamakla birlikte, Yargıtay kararlarında genellikle 8 yaş ve üzeri çocukların görüşünün alınması gerektiği belirtilmektedir. Ancak bu, çocuğun "karar vereceği" anlamına gelmez. Çocuğun beyanı, hakimin kararını oluştururken dikkate alacağı önemli bir delildir, fakat tek başına bağlayıcı değildir. Çünkü çocuklar, ebeveynlerinden birinin etkisi altında kalabilir veya boşanma sürecinin yarattığı duygusal baskıyla anlık kararlar verebilirler. Bu nedenle hakim, uzman raporları ve diğer tüm delillerle birlikte çocuğun beyanını bir bütün olarak değerlendirir ve nihai kararını "çocuğun üstün yararı" ilkesi doğrultusunda verir. Bu süreçte bir İstanbul avukat ile çalışmak, velayete ilişkin delillerin doğru sunulması ve çocuğun menfaatlerinin en üst düzeyde korunması açısından büyük önem taşır.

Boşanma sürecinde mal paylaşımı nasıl yapılır? Eşlerin evlilik öncesi edindikleri mallar paylaşıma dahil midir?

Mal paylaşımı, boşanmanın ekonomik boyutunu oluşturan ve genellikle en çetin müzakerelerin yaşandığı alandır. Türkiye'de, 1 Ocak 2002 tarihinden sonra evlenen çiftler için yasal mal rejimi **"edinilmiş mallara katılma rejimi"**dir. Eğer eşler evlenirken noterde farklı bir mal rejimi sözleşmesi (mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı veya mal ortaklığı gibi) yapmamışlarsa, boşanma durumunda bu rejim uygulanır. Bu rejimin temel mantığı oldukça basittir: Evlilik birliği devam ederken, eşlerden her birinin çalışmasının karşılığı olan tüm mal varlığı değerleri "edinilmiş mal" sayılır ve boşanma durumunda bu mallar eşler arasında yarı yarıya paylaşılır. Örneğin, eşlerden birinin maaşıyla alınan araba, ev, bankadaki birikimler veya kira gelirleri gibi değerler, kimin üzerine kayıtlı olduğuna bakılmaksızın ortak kabul edilir ve tasfiyeye tabi tutulur.

Ancak, her mal ortak değildir. Kanun, "kişisel malları" bu paylaşımın dışında tutmuştur. Kişisel mallar, mal rejiminin tasfiyesinde hesaba katılmaz ve hangi eşe aitse onda kalmaya devam eder.

Aşağıda kişisel mal sayılan bazı değerler listelenmiştir:

  • Eşlerden birinin yalnızca kişisel kullanımına yarayan eşyalar (kıyafetler, takılar, kişisel hobi aletleri gibi).
  • Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri (aileden kalan ev, piyango ikramiyesi gibi).
  • Manevi tazminat alacakları.
  • Kişisel malların yerine geçen değerler (örneğin, miras kalan evin satılmasıyla elde edilen para).

Bu ayrım, mal paylaşımı davalarının temelini oluşturur. Bir malın edinilmiş mi yoksa kişisel mi olduğunun tespiti, davanın seyrini tamamen değiştirebilir. Bu nedenle, bir boşanma davası sürecinde profesyonel bir İstanbul boşanma avukatı ile çalışmak, mal varlığına ilişkin hakların korunması için hayati önemdedir.

Boşanma davası ne kadar sürer ve bu süreçteki masraflar nelerdir? Taraflar ne gibi maliyetlerle karşılaşır?

Boşanma davasının ne kadar süreceği, davanın anlaşmalı mı yoksa çekişmeli mi olduğuna bağlı olarak büyük ölçüde değişiklik gösterir. Bu soru, müvekkillerimizin en sık sorduğu ve cevabı en değişken olan sorulardan biridir. Anlaşmalı boşanma davaları, ideal koşullarda oldukça hızlı sonuçlanan süreçlerdir. Taraflar tüm konularda uzlaşmış ve protokollerini hazırlamışlarsa, dava dilekçesi verildikten sonra mahkemenin iş yoğunluğuna bağlı olarak genellikle 1 ila 3 ay arasında bir sürede tek celsede tamamlanabilir. Bu süreç, hem zaman hem de maliyet açısından taraflar için en avantajlı yoldur. Taraflar, uzun süren duruşmaların getirdiği psikolojik yıpranmadan ve yüksek mahkeme masraflarından büyük ölçüde kurtulmuş olurlar. Bu nedenle, mümkün olan her durumda tarafları uzlaşmaya ve bu yolu tercih etmeye teşvik ederiz.

Buna karşılık, çekişmeli boşanma davaları çok daha uzun ve öngörülemez bir takvime sahiptir. Bu davalarda süreç, dilekçeler aşaması (dava, cevap, cevaba cevap, ikinci cevap), ön inceleme duruşması, tanıkların dinlendiği, delillerin toplandığı tahkikat aşaması, sözlü yargılama ve karar aşaması gibi birçok evreden oluşur. Her bir duruşma arasında mahkemenin iş yüküne bağlı olarak aylar olabilir. İstanbul gibi büyük bir şehirdeki adliyelerin yoğunluğu da bu süreyi doğrudan etkiler. Ortalama bir çekişmeli boşanma davası, yerel mahkemede 1,5 ila 2,5 yıl arasında sürebilmektedir. Eğer mahkemenin verdiği karar taraflardan biri tarafından istinaf (bölge adliye mahkemesi) veya temyiz (Yargıtay) kanun yollarına taşınırsa, bu süre çok daha uzayabilir ve 4-5 yılı bulabilir. Bu uzun süreç, taraflar için ciddi bir sabır ve metanet gerektirir.

Davanın maliyeti de süresi gibi değişkenlik gösterir. Bir boşanma davasının temel masraflarını şu şekilde özetleyebiliriz:

Masraf Kalemi

Açıklama

Başvurma Harcı ve Peşin Harç

Dava açılırken devlete ödenen zorunlu miktar.

Gider Avansı

Tebligat, tanık dinleme, bilirkişi ücreti gibi yargılama giderleri için mahkeme veznesine yatırılan para.

Bilirkişi Ücreti

Mal paylaşımı, kusur tespiti veya çocukla ilgili sosyal inceleme raporu gibi konularda uzman görüşü alınması gerektiğinde ödenir.

Vekalet (Avukatlık) Ücreti

Davayı takip etmesi için anlaşılan avukata ödenen ücrettir. Bu ücret, avukat ile müvekkil arasında serbestçe belirlenir.

Diğer Masraflar

Ulaşım, noter masrafları, delil tespiti için yapılan harcamalar gibi ek giderler.

Anlaşmalı davalarda bu masraflar genellikle minimum düzeyde kalırken, çekişmeli davalarda tanık sayısı, bilirkişi incelemelerinin fazlalığı ve sürecin uzaması nedeniyle maliyetler ciddi oranda artmaktadır. Bu nedenle, boşanma kararı alan bireylerin sürece sadece duygusal olarak değil, aynı zamanda mali olarak da hazırlıklı olmaları önemlidir.

Boşanma sürecinde tarafların en sık yaptığı hatalar nelerdir? Bu hatalar dava sonucunu nasıl etkiler?

Boşanma, insanların hayatındaki en stresli dönemlerden biridir ve bu süreçte yapılan bazı hatalar, davanın seyrini olumsuz etkileyerek ciddi hak kayıplarına yol açabilmektedir. Gözlemlerime göre yapılan en yaygın hatalardan biri, öfkeyle hareket ederek ortak konutu terk etmektir. "Terk" hukuki bir kavramdır ve haklı bir sebep olmaksızın ortak konutu terk eden eş, diğer eşin terk sebebine dayalı bir boşanma davası açması durumunda kusurlu bulunabilir. Bu durum, özellikle tazminat ve nafaka taleplerini doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle, evden ayrılma kararı almadan önce mutlaka bir hukukçuya danışarak, atılacak adımın sonuçlarının ne olacağını öğrenmek kritik öneme sahiptir. Unutulmamalıdır ki, duygusal tepkilerle verilen kararların hukuki sonuçları ağır olabilir ve bu adımı atmadan önce bir İstanbul avukat ile strateji belirlemek en doğrusudur.

Bir diğer sık yapılan ve telafisi zor olan hata ise, sosyal medya kullanımıdır. Dava sürecinde taraflar, öfkelerini veya üzüntülerini yansıtmak amacıyla sosyal medya hesaplarından imalı veya doğrudan paylaşımlar yapabilmektedir. Ancak bu paylaşımlar, karşı tarafça delil olarak kullanılabilir ve kişinin kendi aleyhine bir durum yaratmasına neden olabilir. Örneğin, eşini sadakatsizlikle suçlayan bir kişinin, dava devam ederken başka biriyle mutlu fotoğraflar paylaşması, kendi iddialarıyla çelişmesine ve mahkeme nezdinde samimiyetsiz bulunmasına yol açabilir. Benzer şekilde, karşı tarafı küçük düşürücü, hakaret içeren ifadeler kullanmak, manevi tazminat davalarına zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, dava süresince sosyal medya hesaplarının ya dondurulmasını ya da paylaşımlara azami dikkat gösterilmesini şiddetle tavsiye ediyorum. Süreç boyunca atılan her dijital adımın, mahkeme salonunda bir delil olarak karşınıza çıkabileceğini aklınızdan çıkarmamalısınız.

Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davası açmak isteyen bir kişi neleri ispatlamakla yükümlüdür? Hangi deliller mahkemede geçerlidir?

Aldatma, yani hukuki adıyla zina, Medeni Kanun'da düzenlenmiş olan mutlak ve özel bir boşanma sebebidir. "Mutlak" olması, zinanın varlığının ispat edilmesi halinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığına veya diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale gelip gelmediğine bakılmaksızın, hakimin boşanmaya karar vermek zorunda olduğu anlamına gelir. Bu durum, zinayı diğer boşanma sebeplerinden ayıran en önemli özelliktir. Zina nedeniyle boşanma davası açmak isteyen eş, aldatma eyleminin varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Ancak burada ispatlanması gereken şey, cinsel birlikteliğin bizzat kendisi olmak zorunda değildir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, eşlerden birinin karşı cinsten bir başkasıyla "sadakat yükümlülüğüne aykırı" ve "güven sarsıcı" nitelikteki aşırı samimi davranışları, birlikte gecelemeleri veya hayatın olağan akışına aykırı yakınlıkları da zinanın varlığına karine teşkil edebilir.

Zinanın ispatı konusunda kullanılabilecek deliller oldukça çeşitlidir ancak bu delillerin hukuka uygun yollarla elde edilmiş olması şarttır. Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller (örneğin, gizlice ses kaydı almak, özel hayatın gizliliğini ihlal ederek fotoğraf çekmek, casus yazılımlarla telefon görüşmelerini kaydetmek gibi) mahkeme tarafından delil olarak kabul edilmediği gibi, bu delilleri elde eden kişiyi Türk Ceza Kanunu uyarınca suçlu duruma düşürebilir. Bu nedenle delil toplama süreci, bir İstanbul boşanma avukatı rehberliğinde son derece dikkatli yürütülmelidir. Mahkemede geçerli kabul edilen deliller arasında genellikle; tanık beyanları, otel kayıtları, telefon (arama ve mesajlaşma) dökümleri (içerikleri değil, arama sıklığı ve zamanı), kredi kartı ekstreleri (yapılan harcamaların yer ve zamanını göstermesi açısından), sosyal medya paylaşımları, fotoğraflar ve videolar (hukuka uygun elde edilmişse) yer almaktadır.

Zina sebebine dayalı bir dava açmanın bazı önemli sonuçları vardır. Öncelikle, aldatılan eş, aldatan eşten maddi ve manevi tazminat talep etme hakkına sahip olur ve zinanın ispatlanması durumunda bu tazminatlara hükmedilme olasılığı oldukça yüksektir. Zira aldatma, aldatılan eşin kişilik haklarına ağır bir saldırı niteliğindedir. Ayrıca, aldatan eş, kusuru daha ağır olduğu için yoksulluk nafakası talep etme hakkını kaybeder. Mal paylaşımı davasında ise, hakim Medeni Kanun'un ilgili maddesi uyarınca, zina veya hayata kast nedeniyle boşanmaya karar verilmesi halinde, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir. Görüldüğü üzere, zinanın ispatı, boşanmanın mali sonuçları üzerinde de derin bir etkiye sahiptir. Bu nedenle, bu tür iddiaların olduğu davaların mutlaka bir uzman avukat tarafından takip edilmesi gerekir.

Boşanma kararı kesinleştikten sonra tarafların yapması gereken resmi işlemler nelerdir? Süreç burada bitiyor mu?

Boşanma kararının mahkeme tarafından verilmesi ve gerekçeli kararın yazılmasının ardından, taraflardan herhangi biri kararı istinaf veya temyiz etmezse veya kanun yolları tüketilirse, karar kesinleşir. Boşanmanın hukuki sonuçlarının doğması için bu "kesinleşme" şerhinin alınması zorunludur. Kesinleşme şerhini alan taraf veya avukatı, bu belgeyle birlikte Nüfus Müdürlüğü'ne başvurarak boşanma kararını nüfus kayıtlarına işletebilir. Bu işlemle birlikte, tarafların medeni hali resmi olarak "bekar" olarak değiştirilir. Özellikle kadınlar için, boşanma sonrasında kızlık soyadını yeniden kullanma hakkı doğar. Eğer kadın, boşandığı eşinin soyadını kullanmaya devam etmek istiyorsa, bu talebini dava sırasında belirtmeli ve hakimin bu yönde bir karar vermesi gerekmektedir. Aksi takdirde otomatik olarak kendi soyadına dönecektir.

Boşanma kararının kesinleşmesi, hukuki sürecin büyük ölçüde tamamlandığı anlamına gelse de, bazı durumlarda süreç devam edebilir. Örneğin, boşanma davasıyla birlikte mal paylaşımı (mal rejiminin tasfiyesi) davası açılmamışsa, tarafların bu davayı açmak için boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık bir zamanaşımı süresi vardır. Mal paylaşımı davası, ayrı bir dava olarak görülür ve boşanma davasından daha karmaşık ve uzun sürebilir. Benzer şekilde, hükmedilen nafakanın ödenmemesi durumunda, alacaklı taraf icra takibi başlatmak zorunda kalabilir. Velayeti alan taraf, diğer ebeveynin çocukla kişisel ilişki kurmasını engellemesi halinde, "çocukla kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi" veya "çocuk teslimine muhalefet" gibi hukuki yollara başvurulabilir. Yani boşanma kararı bir son olmakla birlikte, aynı zamanda yeni bir hukuki düzenin de başlangıcıdır ve bu yeni düzene uyum sağlamak ve hakları korumak için yine hukuki bilgiye ihtiyaç duyulabilir.

Son olarak, boşanmayı düşünen veya bu sürecin içinde olan Gazete Kars okurlarına genel tavsiyeleriniz neler olurdu?

Boşanma sürecinde olan kişilere ilk ve en önemli tavsiyem, bu sürecin bir maraton olduğunu ve kısa vadeli duygusal tepkilerle değil, uzun vadeli bir stratejiyle yönetilmesi gerektiğini kabul etmeleridir. Bu dönemde öfke, hayal kırıklığı, intikam gibi duygularla hareket etmek, genellikle kişinin kendi aleyhine sonuçlar doğurur. Unutmayın ki, karşınızdaki kişi artık hayat arkadaşınız değil, davanızın karşı tarafıdır ve mahkeme salonunda duygular değil, deliller ve hukuki argümanlar konuşur. Bu nedenle, süreci mümkün olduğunca profesyonel bir mesafeyle yönetmeye çalışmak, hem psikolojik sağlığınızı korumanıza hem de daha doğru kararlar almanıza yardımcı olacaktır. Bu süreçte bir terapistten veya danışmandan psikolojik destek almak da oldukça faydalıdır. Hukuki süreci avukatınız yönetirken, sizin de kendi ruh sağlığınıza yatırım yapmanız, bu zorlu dönemi daha güçlü bir şekilde atlatmanızı sağlar.

İkinci olarak, haklarınızı ve yükümlülüklerinizi tam olarak öğrenmeden hiçbir belgeye imza atmayın ve hiçbir sözlü taahhütte bulunmayın. Özellikle anlaşmalı boşanma protokolleri veya mal paylaşımına ilişkin feragatnameler, geri dönülemez sonuçlar doğurabilir. "Bir an önce bitsin" düşüncesiyle, iyi düşünülmeden atılan bir imza, ileride yıllarca sürecek bir pişmanlığa neden olabilir. Bu noktada, bir İstanbul avukat ile çalışmanın önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Alanında uzman bir avukat, sizin göremediğiniz riskleri görebilir, haklarınızı sonuna kadar koruyacak şekilde müzakereleri yürütebilir ve hazırlanan belgelerin hukuki geçerliliğini ve sizin lehinize olup olmadığını denetleyebilir. Hukuki süreçler karmaşık ve teknik detaylarla doludur; bu yolda profesyonel bir rehberle yürümek, karanlıkta el feneriyle yürümek gibidir ve sizi birçok engelden korur.

Son tavsiyem ise, eğer ortak çocuklarınız varsa, tüm süreç boyunca onların bu durumdan en az şekilde etkilenmesini sağlamayı birincil önceliğiniz haline getirmenizdir. Eşinizle olan ilişkiniz bitmiş olabilir, ancak anne-babalık rolünüz ömür boyu devam edecektir. Çocuğu diğer tarafa karşı bir silah olarak kullanmak, onu bir taraf seçmeye zorlamak veya diğer ebeveyni kötülemek, en büyük zararı çocuğun kendisine verir. Boşanma, ebeveynliğin değil, evliliğin bitişidir. Bu ayrımı yapabilen ve çocuklarının geleceği için asgari düzeyde de olsa medeni bir iletişim kurabilen ebeveynler, çocuklarına bu zorlu süreçte en büyük iyiliği yapmış olurlar. Unutmayın, sağlıklı bir boşanma, mutsuz bir evlilikten her zaman daha iyidir ve bu süreci doğru yönetmek hem sizin hem de çocuklarınızın geleceği için atılmış en önemli adımdır. Bir boşanma davası sürecinde profesyonel hukuki destek almak, bu adımı en sağlam şekilde atmanızı sağlayacaktır.

Facebook'la Yorumla
İlk yorum yazan siz olun
Adınız Yorumunuz
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

BENZER HABERLER