Aynaya biraz geniş açıdan bakalım
Neşe Doster Yazdı...
13 Ocak 2012 Cuma 08:53
Hep dostlarımın, tanışlarımın, yakınlarımın cenaze törenlerine gidecek değilim ya!
Hep arkadaşlarımın, akrabalarımın çocuklarının nişan, düğün, nikâh merasimlerinde bar başı çekecek değilim ya!(Hoş artık vay da, toy da siyasilerin tekelinde ama olsun)
Hep memleketimde yapılan toplantılara, etkinliklere kilometre hesabı yapmadan koşacak değilim ya!
Adama kalk! Bir seferde İstanbul’dan hava almak için, kayak yapmak için, ya da tatil yapmak için git derler. Ama ne mümkün…
Öncelikle Kars, hep görev anlayışıyla gittiğim, sorunlarına parmak basmak amacıyla koştuğum, unutulan değerlerini gündeme taşımak isteğiyle yollarına düştüğüm, etkinliklerinde konuşma yapmak için çağrıldığım bir yerdir. Öyle olmasaydı adına kitaplar yazdığım, konuşmalar yaptığım, makaleler kaleme aldığım memleketimde, adım bir sokağa verilir miydi?
Kalbimin en sağlam yerinde taht kuran memleketimi bu kez de Sarıkamış dağlarından selamladım. Liseden arkadaşım Avukat Fevzi ÇAMLI’nın davetine katıldım. Hem bir konuşma yaparak, batılı dostlarımıza memleketimizin özelliklerini anlattım, hem de son kitabımı imzaladım.
Hani bazen gözyaşlarınızı geri yollayamazsınız ya!
Hani bazen boğazınızda oluşan koskocaman bir yumru bazen gözlerinize, bazen yüreğinize vurur ya!
Hani bazen varlıklarını, yaptıklarını, dünden bugüne değişmeyen duruşlarını sınadığınız yiğitleri bir arada bulduğunuzda hakkını vermek istersiniz ya!
Mutluluğun resmi benim için o gün oydu ve bu resim Sarıkamış’ta çekildi…
Çamkar Otel’in şık, sıcak salonunu İstanbul’dan, Ankara’dan, Kars’tan, Sarıkamış’tan gelerek dolduran hemşerilerim, yol- okul- sıra- sınıf arkadaşlarım, dostlarım, ara sıra görüşebildiklerim, hep aklımda olanlar, ara sıra aklıma gelenler, zor günlerimin vefa küpleri, yıllardır görmediklerim ve hiç tanımadığım otel müşterileri ağzına kadar doldurmaz mı? Bunun adı Anadolu hamurunu yitirmeyen ilimizin özelliği, farklılığı değilse neydi? Bunun adı, hemşerilik ortak paydasında buluşmak değilse neydi? Bunun adı, bir emeğe sahip çıkmak değilse neydi? Bunun adı, ince eleklerden geçmiş ve sınanmış sıkı dostlukların harman olduğu bölgemizin vefası değilse neydi?
Gelelim konuştuklarıma
Böyle bir ortamda konuşurken, gözlerimin niye dolup dolup boşaldığını anlatmaya çalıştım, kanat takıp uçmanın ne demek olduğunu ifade ederken zorlandım. Onlara emekleri için, bana kattıkları güzellik ve zenginlik için teşekkür etmeye çalıştım.
Sonra da konukları alıp yaşadığım kentin kimlikli- kişilikli sokak ve caddelerinde dolaştırdım. Onlara memleketimin insana bir şey söyleyen, sanatsal ilgiyi daima dikkatli tutan heykellerini anlattım. Onları Kars’ın kendine has korunaklı, sağlam taş evlerine götürdüm. Okuduğum okulların düzeyine, öğretmenlerimin emeğine, memleketimin saran- kavrayan- kucaklayan yapısına dikkat çektim. Ucubeyle ilgili ulusal ve yerel basında yer alan yazılarıma vurgu yaptım. “Türkiye’nin yaşanacak şehirleri arasında 70. sırada yer alan” memleketimin seçilmişlerinin ve yöneticilerinin kulağını çınlattım. Özetle hem kendime, hem de hemşerilerime “çocukluğumun Kars’ı nerede?” diye sordum. Eski Kars’la, yeni Kars arasındaki farkı anlatırken kendimi her ikisine de ait ve çok yakın hissettiğimi düşünerek.
Sonra da içime çekerek ve içimi çekerek geçmişe daldım. Gözlerimizi yumarak dinlediğimiz anne öğütlerini, geniş kaldırımlarında düştüğümüz ve soğuğunda üşümediğimiz kışlarını, burnumuzun dikine gittiğimiz gençliğimizi anımsattım. Ve son olarak dedim ki; “Çocukluğumuzun yazında ilkbahar olur, çiçekler açar, rüzgâr eser ve biz sokaklardaki çeşmelere ağzımızı dayayıp kana kana su içer sıcağı unuturduk. Çocukluğumuzun kışında Kars’ın donduran ama hasta etmeyen havasında, incecik giysilerimiz içinde üşür, bacalarından aile olmanın saadetinin tüttüğü evlerimizde, yoku var eden sevginin sıcaklığında ısınırdık. O nedenle ben bu kitabımı öncelikle çocukluğumun Kars’ına, memleketimin koruyan ve kollayan yapısına, hemşerilerimin vefasına adıyorum”
Gelelim teşekkürlerime
İstanbul’dan bana eşlik eden dostlarıma, Ankara’dan kalkıp gelen Zülküf Kanat ve torunu Tolkan’a, Kars’tan kar- boran- soğuk- tipi demeden koşup gelen Nihat Özgünlü, Sezai Yazıcı, Vedat Akçayöz, Fikri Durgun, Mustafa Küpeli ve Kars Kafkas Üniversitesi’nde görev yapan doktorlara, öğretim üyelerine alışılmış bir nezaketin çok ötesinde teşekkür ederim,
Ayrıca ve özel olarak toplantının ev sahipliğini üstlenen Çamkar Otelinin başarılı genel müdürü Kamuran Eroğlu’na ve ekibine, değerli arkadaşım Avukat Fevzi Çamlı’ya, adını bilmediğim otel müşterilerine teşekkür borcumu ödemek isterim. Son olarak da kitabım için değerlendirme yapan değerli meslektaşlarım Muharrem Yerli ve Baki Karakol’a yazdıklarının benim için büyük mutluluk olduğunu vurgulayarak.
Onlar olmasaydı bu toplantı olmazdı. Sağ olsunlar, sağlıklı olsunlar…