Tarih Tekerrürden İbaret Etti : İşte 15 Temmuz
İbrahim Çapan'ın Kaleminden...
24 Eylül 2016 Cumartesi 15:24
Edirne’den Kars’a – Kars’tan Edirne’ye Bu Vatan Bizim
İbrahim ÇAPAN
Bayraksızlar, bayraksızlar
Yere düşse, bayrak sızlar,
Nerden bilsin kıymetini,
Soysuz sopsuz bayraksızlar. ( Âşık Sefai )
Asırlardır necip milletimizi zaferden zafere koşturan, tarihin altın sayfalarını, kahramanlıklarla, destanlarla süsleyen sebep; vatana ve millete hizmet etmek, bağımsız bir şekilde bayrağımız altında yaşayabilmek, bunları muhafaza edebilmede de şehit olabilmek arzusudur. Onun için Avrupa’dan akın akın gelen Haçlı orduları, bu ruh ve heyecanla Anadolu kapılarında binlerce şehit verilerek set çekilip durdurulabilmiştir.
Yemen’de, Balkanlar’da, Trablusgarp’ta, Kafkasya’da, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki ruhta budur. Bu sebeple her karış toprağı şehit kanlarıyla yoğrulan bu aziz vatanın kıymetini hepimizin iyi bilmesi gerekir. Millî şairimiz Mehmet Âkif ERSOY’un vurguladığı :
Bastığın yerlerı “ toprak “ diyerek geçme tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı :
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
mısralarını çok iyi anlamamız ve idrâk etmemiz lazım.
İşte, böylesine bir toprak üzerinde kurulan vatanımızda; istiklâlimizi, huzurumuzu bozmak isteyen, gelişmemizi ve güçlenmemizi yarıda bıraktırmayı hedefleyen güç odakları, ayrımcılar, vatan hainleri dünkü metotlarını değiştirerek millî birlik ve beraberliğimizi içten yıkmak için savaşlarına farklı metotlarla devam etmektedirler. Bu uğurda da pek çok vatan evlâdı geride gözü yaşlı; analar, babalar, çocuklar ve eşler bırakarak “ bir cennet bahçesine girercesine “ canları vermekten kaçınmamışlardır. Bugün ve yarın bizim için önemli olan; birliğimizi, dirliğimizi sarsacak bu tür oyunlara gelmemek ve emperyalist güçlerin ve vatansızların oyunlarını bozmaktır.
Ve herkes bilmelidir ki; şartlar ne olursa olsun atalarımızın canlarını verdikleri bu topraklar üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu güne olduğu gibi bundan sonra da Türk milleti tarafından en mukaddes emânet olarak korunacaktır.
Bunları başardığımız takdirde geleceğimize daha güvenle bakar, kanlarıyla bu mukaddes vatanı bize emânet eden şehitlerimizin ruhlarını da şâd etmiş oluruz.
Neden dağlar gamlı, bulutlar kara ?
Dile gel hey Anadolu’m, dile gel !...
Ne bu mikrop saçan binlerce yara,
Dile gel hey Anadolu’m, dile gel !...
Kaldır Yavuzları, Alparslanları,
Dök ortaya sakladığın kanları,
Boğ, bu kanda, bütün kalpazanları,
Dile gel hey Anadolu’m, dile gel !...
Kaldır Mevlânâ’yı, Hacı Bektaş’ı,
Şahlandır Zeybeği, coştur Dadaş’ı,
Tüm Sütçü İmam et şanlı Maraş’ı,
Dile gel hey Anadolu’m, dile gel !...
Türbeler, mabetler kıpırdansınlar !...
Şehitler, gaziler toparlansınlar !...
Haçlılar, hilâli hatırlasınlar,
Dile gel hey Anadolu’m, dile gel !... ( Hayatî Vasfî )
Anadolu coğrafyası, destanlaşan isimlere özellikle yirminci asrın ilk çeyreğinde çok yakından şahitlik etti. Öyle ki umudunu sömürgeci devletlerin kanlı ellerine ve kararmış vicdanlarına bağlayanların hayat sürdüğü bu buruk zaman diliminde bile her şeye rağmen bağımsızlık ve özgürlük meşâlesini daha yükseğe taşıyanlar, bilinmelidir ki zafere olan inançlarını ve isteklerini sürekli harlı tutanlar olmuştur. Kanla, ateşle, barutla çevrili olan bu çağın bağrında yetişen ve birer efsane tadında yaşayan isimler vardır. Bedeni ve inancıyla Anadolu’yu ayakta tutan mübarek şehitlerin kutlu beldeleri arasında mümtaz bir yeri vardır Erzurum’un.
Dadaşım ben, kartal bakışlı,
Nene Hatun’dur soyum.
Mağrursa bugün Erzurum,
Huzur içindeyse Aziziye,
Benim eserim.
Allah’a dayanır her işin başı,
“ Önce vatanım ! “ derim. ( Yusuf Dursun )
Her kişi er kişi olabilir mi ? Her Türk asker doğar. Askerlik erkek işidir denir. Türk milleti öyle bir millettir ki kadını, erkeği, çoluğu çocuğu askerdir. Söz konusu vatan olunca, onlar için gerisi teferruattır.
ve kadınlar,
bizm kadınlarımız:
………………..
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
…………………….
kadınlar
bizim kadınlarımız. ( Nazım Hikmet Ran )
93 Harbi’nde Erzurum’da Nene Hatun, Silistre’de Âdem olur. Kurtuluş Savaşı’nda Yalnız Efe. Kağnısıyla mermi taşıyan Elif Bacı ve gerektiğinde Çanakkale Savaşı’na erkek kılığında Ahmet lakabıyla katılan Mücahide Hatice Hanım, Nezahat Onbaşı daha niceleri. Hepsinin hikâyeleri ayrı; fakat idealleri tek. Bağımsız vatan. Türk kadını, Türk anası cephede erkek kılığında düşmanla savaştı. Cephe gerisinde ise askerlerin mermi erzak ihtiyaçlarını karşılayarak zaferin kazanılmasında büyük rol oynadılar.
Biz biliriz bizim işlerimizi
İşimiz kimseden sorulmamıştır.
Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle,
Başımız bir kere eğilmemiştir.
Davranı da deli gönül davranı
Kemal Paşa dinlemiyor fermanı,
Anası, bacısı, kızı, kızanı,
Bizim millet gibi görülmemiştir. ( Cahit Külebi )
Kadını, erkeği ile Türk milleti vatan söz konusu olunca, yârdan, anadan, serden vazgeçiyor da vatandan vazgeçmiyor. 15 Temmuz akşamı Nene Hatun’un, Kara Fatma’nın, Elif’in torunları; namusu, iffeti, vatanı, bayrağı, hürriyeti, çocukları ve torunlarının istikbâli ve demokrasi için önce vatan dediler.
Sarıkamış!...
Şarkın Çanakkalesi Sarıkamış!...
Sarıkamış altında kar
Kar altında Mehmedim yatar
Gülüm donmuş, kara dönmüş
Gören sanmış yârin sorar
Kimi yemen, kimi Harput
Üzerinde ince çaput
Avut yiğit, gönlün avut
Yâr sarmazsa Mevlâm sarar
Sarıkamış Destanı hepimizin yüreğinde bir asırdır Çanakkale gibi sönmeyen bir destandır. Biri; karada, denizde ve havada ateş çemberinin içinde cereyan eden cehennemi bir tablo, diğeri Allahuekber Dağları’nda karların sessizliğinde binlerce beyaz ölüme direnen kar çiçeklerinin tipili, hüzünlü bir manzarası.
Sarıkamış’ı soranlar değil, o ruhu orada, o atmosferde yaşayanlar bir parça olsun anlar. Zira onların kefenleri toprak ve “ kar “dı. Onların cenaze namazı kılınmadı; çünkü şehit düştükleri dağların adı Allahuekber Dağları idi. Bu dağlarda melekler dağın adını şahit göstererek Allahuekber diyerek onları karşılayıp bağırlarına bastılar. Sarıkamış’taki dağlar, askerlerimizin bedenlerini almıştır; ama ruhlarını da yüceltmiştir. İşte onların torunları olarak sıra bizde. Şartlar ne olursa olsun bu yürüyüş devam edecektir. Onlar Sarıkamış’ta kar fırtınalarıyla, karla, ayazla; Yemen’de kum fırtınalarıyla mücadele ederken, zorluklara boyun eğmediler. Diz çökmediler. Biz de çökmeyeceğiz. Bunu, ruhlarını ve beyinlerini bir dolara kiralayanlara 15 Temmuz akşamı gösterdik.
15 temmuz akşamı, Çanakkale ruhu… Sarıkamış ruhu… Kuva-i Milliye ruhu ikinci kez şaha kalktı. Bu ruhta; fedakârlığın, tahammülün, inancın, sevdanın, vatanın, bayrağın, demokrasinin, kahramanlığın destanı yazıldı. Bizler :
Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar,
Delmiş Roma’nın kalbini mızrak gibi Hunlar:
Göktürkler, Uygurlar, oğuzlar, Peçenekler,
Türk’ün yüce tarihine bin bir zaferler ekler.
Dünya atının nalları altında ezildi,
Kaç Haçlı sefer göğsüne çarpınca kesildi,
Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden,
Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden.
diyen vatan sevenlerin torunlarıyız. Mukaddes emânetinizi şartlar ne ağır olursa olsun asla yere düşürmeyeceğiz.
“ Bir gül bahçesine girercesine “ korkusuz ve kendilerinden emindiler. Göğüs kaleleri, hayâsız ve korkunç akınlara siperdi. Dün; Malazgirt’te Başbuğ Alparslan, Niğebolu’da Yıldırım Beyazıt, Kosova’da Murat Hüdâvendigâr, Çaldıran’da Yavuz Sultan Selim Han, Mohaç’ta Kanunî Sultan Süleyman, İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet Han ne ise 15 Temmuz Türk’ün ikinci kez ateşle imtihan edildiği kara gecede de torunları oradaydı.
Aziz Türk milletine başkentlik eden; İstanbul ve Ankara’da Yahya Çavuşlar, Seyit Onbaşılar, Nene Hatunlar, Ulu Batlı Hasanlar kısacası “ Âsım’ın Nesli “ muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki asil kandan alarak onlar dediler ki : Vatanımızı… Bayrağımızı… Namusumuzu çiğnetmeyeceğiz.
Onlar dediler ki: Şaha kalktı Mustafa Kemal’in atı. Bu şahlanışta ölümü düşünmek yok. Onlar dediler ki : Türkiye ideali uğruna şehit olmaya yarış var.
Onlar dediler ki : Türk milletinin manevî gücünün göstergesi olarak biz paletlerin altındayız. Tanklar gerçekleri biliyor.
Onlar dediler ki :
Tükenir elbet,
Gökte yıldız, denizde kum tükenir.
Bu vatan, bu topraklar cömert,
Kutsal bir ateşim ki ben sönmez,
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez. ( Halim Yağcıoğlu )
Onlar dediler ki : Türk milletinin bağımsızlığı için, şahsiyetli yaşaması için, demokrasi için; ölürsek şehit, kalırsak gaziyiz.
Onlar dediler ki : Destanlara sığmayan şöhretimiz ve şanımız var.
Onlar dediler ki : Türk Kurtuluş Savaşı’ndaki sesi yankılandı Ankara semalarında Atatürk’ün : “ Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum. “ Durmak mümkün müydü ?
Onlar dediler ki :
Kimlik Numaramız : 241
Adımız : Demokrasi
Soyadımız : Şehit
Anamız : Anadolu
Babamız : Türkiye
Biz de diyoruz ki :
İşte 15 Temmuz…
İşte Türk milleti…
İşte Türkiye sevdalıları.
Bu millet şehit mertebesine ulaşmak için dua eden bir millettir. Dünyada eşi benzeri bulunmayan bu milletin adı Türk milletidir. Kimler ve hangi mihraklar, hangi oyunları tertip ederlerse etsinler, hangi ihânetlerin içine girerlerse girsinler bir kez daha tekrar ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tektir ve üniter bir devlettir.
Türk milleti ayrılık kabul etmeyen bir bütündür.
Millî devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti ebedî yurdumuzdur.
Al bayrağımız bağımsızlığımızın, egemenliğimizin sembolümüzdür.
Türkçemiz, bizleri bir arada tutan resmî dilimizdir.
İstiklâl Marşımız, kahramanlık ve bağımsızlık destanımızdır.
Millî birlik ve beraberliğimizin temelleri :
Tek devlet…
Tek millet…
Tek bayrak…
Tek dil ülküsüdür.
Hacı Bektaş-i Veli’nin çağrısına kulak verelim.
Gelin :
İri olalım…
Diri olalım…
Bir olalım.
Al bayrağın altında, şerefli ve haysiyetli bir gelecek için Türk milletini bölmek ve parçalamak isteyenlere, aziz Türk milletinin ve şehitlerimizin manevî huzurlarında namus sözü veririz ki bu milleti kimse birbirinden ayıramaz; ayırmak isteyenler ise hüsrana uğratılacak ve perişan olacaklardır.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Hiçbir ayrım yapmadan “ bayrak “ ve “ vatan “ paydasında NE MUTLU TÜRKÜM DİYEN herkesle kucaklaşalım.
Ne mutlu TÜRK olana demiyoruz. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Diyoruz.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ne mutlu Türküm diyene!
Ne mutlu Türküm diyene!
Biz de diyoruz ki :
Şahadet deyince, gazilik deyince, al bayrağı görünce, gözleri hasretle yaşarmayan, göğüsleri kabarmayan, vicdanları titremeyenlerle ne içecek bir yudum suyumuz var, ne de paylaşacak bir lokma ekmeğimiz olmayacak.
Biz de diyoruz ki :
Ne zaman “ şehit “ kelimesi duysak, bir hüzün çöker içimize. Onların bakışları, son andaki anlamlı duruşları gelir gözlerimizin önüne.
Gözlerini, gözlerimizin içine diken o sessiz haykırışları bizi kahreder.
Bizim için, vatan için, bayrak için, demokrasi için, hürriyet için, namus için fedâ ettiği “ en kıymetlisini “ teslim ederken kendi sahibine, omuzlarımızı ezen, “ emânetini “ de bir çekirdek misâli bırakır toprağa.
O emânet, artık “ vatan “dır.
O emânet, arşa kadar uzanan “ bayrak “tır.
O emânet, kalplere dolup vecde ulaşan “ muhabbet “ ve “ uhuvvet “ tir.
O emânet , doyamadığı “ ana “ dır, “ Anadolu “dur.
O emânet, koklayamadığı “ yetim “ dir.
O emânet, yürüyemediği “ istikbâl “dir.
O emânet, geçmişle geleceği bağlayan bir “ zincir “dir.
O emânet, ecdâda “ liyakât “ tir.
O liyakâte erebilmek ve bu yüce fedakârlığa karşılık verebilmek ne büyük sorumluluktur.
Utanırız, helâllik istenince musalladaki muallaya. Bilâkis :
Sen hakkını helâl et şehidim bana!
Sana lâyık olmaya gücüm yetmiyor.
Gönlümden geçeni söylemek bir yana,
Seni övmeye sözüm yetmiyor.
Yolculadık…
Ağıtlarla!...
Uğurladık…
Yine gözleri gözlerimizin içinde kalarak.
Üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarını bize değişmez vatan yapanları; başta Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar ve Sarıkamış’ta şahlananları ve 15 Temmuz Aziz Demokrasi Şehitlerini ve gazilerini minnetle ve şükranla anıyor, yüce Allah (c.c. )tan rahmet ve mağrifet diliyoruz.
Cümlesinin ruhları şâd, mekânları cennet olsun.
Dadaşım ben, kartal bakışlı,
Nene Hatun’dur soyum.
Mağrursa bugün Erzurum,
Huzur içindeyse Aziziye,
Benim eserim.
Allah’a dayanır her işin başı,
“ Önce vatanım ! “ derim.
Antepliyim ağam,
Şahin derler adıma.
Mirastır bana yüreğimdeki kurşun,
Mavzer mavzer duruşumla
Er oğlu erim.
Toprağımdan alırım ekmeği aşı,
“ Önce vatanım! “ derim.
Maraşlıyım ben ede’m,
Dağı deler bakışım.
Dedemdir Sütçü İmam.
Acıyı bal eyleyen
Menziledir seferim.
Yüreğimle beslerim kurdu kuşu,
“ Önce vatanım! “ derim.
Gakkoşum ben Elazığ’dan,
Çayda çıraya sinmiştir
Asaletim.
Efkâr efkâr üstüne söylenen
Türkülerle beraberim.
İnletirim dağı taşı,
“ Önce vatanım ! “ derim.
Yozgatlıyım ben gardaş,
Yiğidin harman olduğu yerden.
Çatlasa da ayazdan ellerim,
Olmasa da başımı sokacak
Bir göz yerim;
Bırakırırım telâşı,
“ Önce vatanım ! “ derim.
Trabzonluyum uşağım,
Engin denizlerce hür,
Ormanlar gibi gümrâhım,
Kuş uçmaz kervan geçmez yerleredamlar
Alın terim.
Doğar üstüme hürriyet güneşi,
“ Önce vatanım ! “ derim.
Aydınlıyım ben efem,
Bir adım zeybek.
Kılıç kalkandır kanımı kaynatan
Nereyi dilerse kır atım,
Oraya giderim.
Keserim dünya ile alış verişi,
“ Önce vatanım ! “ derim.
Ankaralıyım oğul,
Seymenim ben.
Şahdamarındayım yurdun.
Şehitlere borcumu
Canımla öderim.
Aşkından tutuşur istiklâl ateşi,
“ Önce vatanım! “ derim.
İstanbulluyum efendim,
Payitahtında yaşarım âlemin.
Benimdir ilelebet,
Resulumun övdüğü
Şaheserim.
Şahlanır içimde Fatih’in bir eşi,
“ Önce vatanım ! “ derim. ( Yusuf Dursun )